Haritayı düzeltmek [04 Aralık 2003 Perşembe]

Örnekler ve hikayelerle, masallar ve misallerle anlamak benim için çok kolay bir yoldur, ve de bu hep böyle oldu. Ben büyüdükçe yerimi dolduran yeni çocuklar da hep masallarla hikayelerle öğrenmeyi tercih ettiler. Hatta işin püf noktalarından biri işte o sıralar çıktı önüme, şunu fark ettim ki; çocuklara anlatılanı, çocukların anladığı biçimde ve çocukların anladığı gibi net olarak ben de anlayabiliyordum!..
Reklamcılık yaptığım yıllar boyunca önüme gelene anlatmaya/göstermeye çalışıyordum ki; çocuklara anlatılabileni (aynen benim gibi) “HERKES” anlayabiliyordu… Yani, şifre şuydu:
Çocuklara anlat, herkes anlasın!..

Çocukların seyrettiği filmi herkes seyrediyordu… Çocukların izlediği reklamdaki ürünü herkes tanıyordu… Yani bir sloganı-fikri çocuklara aşılayabilirsen; bu iş bitiyordu artık… Öyle, değil mi?

Gülmeyin; kocaman devlet adamlarını, mevki sahibi kadınları birer çocuk gibi kenara çekip, kaşla göz arasında çimdikliyor, fırçalıyor ya ana-babaları… Ve onlarla, sanki onları dizlerinde hoplatırken masal anlatır gibi konuşuyorlar ve istedikleri fikri sokuyorlar ya “full” dolu kafalarına, ve de “trak” diye giriyorlar ya o kişinin gündemine…
Yani, diyeceğim şu ki; gönlümüzün kapısı her zaman açıktır masallara, hikayelere…

Yıllarca buna inanıp bunu söylerken, zaman zaman karşıma küçük hikayecikler çıkar. Bilirim ki koca koca seminerlerdeki koskocaman adamlar saatlerce konuşsa, koca koca insanlara daha iyi anlatamazlar bu fikri…
Anlatmaktan maksat, anlaşılmaksa eğer; niye kullanmayalım ki hikayeleri ve masalları?..
Yaşasın büyüklerin bal damlayan dilleri…
Yaşasın demliği fokurdatan sıcak soba, ve üstünde kebap olan kestaneler… Yaşasın patlayan mısırlar…
Yaşasın hikayeler, masallar…

(Şimdi tam da yeri geldi bir hikayenin, bakalım aktarabilecek miyim)
Adam, haftanın yorgunluğunu çıkarmak için, bütün Pazar günü boyunca evde tembellik yapmak istiyordu. Salondaki koltuğa yerleşip tam gazetesini almıştı ki; oğlu koşarak geldi ve “sinemaya ne zaman gideceklerini” sordu…
Hatırladı adam, söz vermişti oğluna. Yani şimdi “cankurtaran” gibi bir bahane uydurması gerekiyordu…
O an, gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritasını fark etti. Bunu alıp küçük küçük parçalara ayırdı. Ve oğlundan kurtulacağına sevinerek;
“Bu haritayı düzelttiğin zaman” dedi… Bir coğrafya profesörünün bile saatlerce düzene sokamayacağı bu harita, akşama kadar onu oyalardı nasılsa… Ama on dakika bile geçmeden oğlu gelip;
“Hadi baba, kalk gidelim, dedi. Bak işte haritayı düzelttim!”
Kulaklarına inanamadı adam… Baktı, bu defa da gözlerine inanamadı; evet koskoca dünyadaki her parça yerli yerindeydi…
“Nasıl becerdin bunu” diye sordu oğluna şaşkınlık içinde.
“Çok kolay oldu, dedi çocuk… Bak, haritanın arkasında bir insan var. Ben sadece insanı düzelttim…
İnsan düzelince, dünya da kendiliğinden düzeliyor zaten!..”

Stop
Muammer Erkul
04 Aralık 2003 Perşembe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir