Sevgili Muammer abi, bana bakmak annemin işine gelmez.
O zaman kendi durumu daha da vahamet kazanır 🙂 Beni, hep çocuk görüyor o sebeple 🙂
Annem, köyde yetişmiş, ilkokula ancak 3. sınıfa kadar devam etme imkanı olabilmiş bir insandır.
Sizin yazılarınızı, kendi okuduğunda tam değil fakat, ben ona tane tane okumuşsam, gayet iyi anlamıştır.
Hani, insanlardan bazen, karmaşık bir dille, zor anlaşılır şekilde yazdığınızı işitiyorum da; benim gibi, (Ben de yalnızca lise mezunuyum) annem gibi, sade bir okuyucu olup da o fikirde olanlar varsa, (gerçi onlar bu siteye ne kadar ulaşır, ne kadar yazarlar tartışılır. Fakat ben yine de şansımı deniyorum) bana öyle geliyor ki, karmaşa, anlatımdan ziyade aslında bizim okuyuşumuzda…
Yani benim annem ve ben anlayabiliyorsak, herkes de anlayabilir.
Ya da sizin Muammer abi, "eğitim ya da kültürel olarak kendini çok fazla yetiştiremeyen kısımdan okuyucum var mı acaba" diye bir düşünceniz bulunuyorsa, emin olun var.
En azından, ikisi garanti 🙂
Şile’nin bir köyündenim.
Türkiye Gazetesi’ne abone 50 hanelik köyde 15-20 hane vardı, 1990’lı senelerde.
Abone olmayanlar da kahveye gelen Türkiye Gazetesi’ni elden ele dolaştırırlardı. (Kimisi gördüklerim, kimisi duyduklarım.)
Bu insanlar sadece hayvancılık ve dağcılık yapan, çoğu ilkokul mezunu, aralarında üniversite mezunu olanlar bir elin parmağı kadar var ya da yok, (onlar da genç nüfustan) köylülerdi.
Yine de, akşamları bir hanede, bir gazete sayfası, üçe dörde bölünürdü. Kiminin elinde bulmaca, kiminin elinde hayatım roman, kiminin elinde stop köşesi vs. 🙂
Kimi zaman elektrik lambası altında, kimi zaman idare lambası 🙂
Çok uzun yazdım Muammer abi, isterseniz kısaltın, dilerseniz hiç yayınlamayın.
İçimden geliyor yazıyorum.
(Allah sabrınızın mükafatını versin) İçinizden gelerek okuyun yeter 🙂
Sevgiler kere sevgiler.
Sultan Yıldız G.
Dünyanın kaç nimeti daha kıymetlidir bu satırlarından, bilmiyorum…
İnsanlar köy yumurtası, köy sütü, köy peynirinin değerini yeni yeni kavramaya başladılar; ki bizler KÖY MEKTUBUNUN kıymetini görüyor, biliyor, yaşıyoruz…
Allah "köylünün anlamayacağını, bilmeyeceğini" sanan ahmaklardan etmesin bizi…
Sizi de diplomalı anlamazlarla hiç mi hiç tanıştırmasın…
Babana söylesen de bizi sizin köyün kahvesine davet etse, açık bir havada sizin köye gelsek…
Anneciğin belki bir gözleme yapsa, belki bir tava hamsi…
Kıymet verilecekse işte o köye (böyle okuyan, anlamaya çalışan bir köye) veririm ben…
Uzun yazacaktım ama hemen kapatmam lazım… Sen, her güzel sözü buraya yazdığımı kabul et… Ailene ve bütün köylülerine selamlar, sevgiler…
M:)