"Tarih tam olarak kaçtııı?" diye düşünürken, "kitaba baksana adam!" diyorum kendi kendime.
Ve bakıyorum:
"12.10.2003 Yeşilköy"
…..
O gün Yeşilköy CNR’da imza günü olduğunu öğrenmişim gazeteden ve o sıralar İstanbul’da lise okumakta olan erkek kardeşimi tembihlemişim.
Muammer abiye selâmımı ulaştıracak, bizim için kitap imzalatacak ve mümkünse hatıra olarak birşey isteyecek…
Ama en önemlisi de, kanıyla, canıyla, gönlündeki sevgi okyanusunun yansıdığı güpppgüleç yüzüyle (ve tabi ki "saçlarıyla") onu görecek, varlığına şahit olacak!..
Tam o tarih ve saatte arabayla Türkiye’nin başka bir ucunda, Bayburt sokaklarında dolaşmaktayız. Aklımın ve gönlümün (hadi tamamı demeyeyim) koca bir kısmı İstanbul’da, imza gününde…
Telefon çalıyor, bakıyoruz, arayan kardeşim. Heyecan ve merakla;
"-N’aptın, imzalattın mı?" Diyorum. Sesi heyecanlı:
"-İmzalatım… Yaa, saçları da uzunmuş!.." diyor.
"-Yaa?.." diyorum, sonra da;
" :)ih hi’ " yaparak soruyorum:
"-Örgülü mü, çözük mü?.."
"-Çözük" diyor.
(Bu arada belirteyim, kardeşimin o sıralar hayallerinden birisi de saçlarını uzatmak.)
Kıyafetini, neler konuştuklarını sormaya çalışıyorum ama fazla detaya giremiyorum, arabada yeni tanıştığımız birisi var çünkü…
Daha sonra fırsat bulunca soruyorum kardeşime, Sen İstanbul Olsaydın’ı benim için, Ilıkpembe’yi diğer kardeşim için imzalatmış.
Deli oluyorum mutluluktan!
İmzalı kitabımla, hatırama hasretim uzun sürmedi neyse ki. Bir süre sonra babaannemler İstanbul’a gidince kardeşimden onlarla göndermesini istedim. Dönüşte getirdiler.
Kitapları aldım, başka birşey yok mu diye bakınırken babaannem;
"-Bir de ipten örülmüş birşey vardı. Sana verilecekmiş, o ne ise!?" dedi. Çıkartıp verdiler.
"Hatıraaa" dedim…
Şaşkınlığı ve merakı geçmedi ama ben geçtim yanından!..
O hatıra, o gündür bu gündür çantamın dâimî misâfiri…
Hicran Seçkin
Duygulanmamak mümkün değil…
Sadece bunu söyleyebiliyorum.
SULTAN GÜL