Hatıralar Sokağı (İYİ Kİ VARSIN MUAMMER ABİ – İrem Yıldız)


Muammer Abi… STOP! Türkiye gazetesi…
Şuan ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum…

Yıl 1999, annem günlük gazetemizden bir yazı kesmiş, saklamış bana gösteriyor. 2 hafta kadar geçmiş üzerinden. Ben liseyi ailemden ayrı, yatılı olarak Kahramanmaraş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde okuyorum. Çok çaresiz ve çok hasretim her duyguya. Bir yandan erken büyümenin verdiği zorluk, bir yandan ergenliğin en sancılı dönemleri. İşte böyle bir anda kendimi senin yazılarını okurken ve kimi zaman gülüp, kimi zaman ağlarken buluyorum. O zamanlar cep telefonları yaygın değil. Okulum merkeze uzak ve çıkmak da yasak zaten. Alamıyorum gazeteyi. Kontorlü telefondan annemi her aradığımda sıkı sıkı tembihliyorum. "Anne hepsini kestin değil mi? Bak gelince tarihleri kontrol edeceğim, atlama bir günü"… Ve memleketime her gidişimde ilk işim tarihleri kontrol edip, annemlerin de uyumasını bekledikten sonra okumaya başlamak oluyordu, saatlerce… Beyaz bir klasörde biriktiriyordum tüm yazıları. Ve lise 1 yıllarımda dersleri dinlemek yerine bu yazıları deftere kaydetmekle meşgul oluyordum. Herkes öğrenmişti artık adını, benden ödünç alınıyordu yazıların. Kimisi okunmak için, kimisi bir dosta yazılan mektubun sonuna "iyiym ben, çok iyiyim" havası vermek için kullanılıyordu. Gitgide yaygınlaştı arkadaşlarım arasında. Artık o yazıları biriktiren sadece ben değildim. Ama en geniş arşivi elimde bulundurma şerefini de kaptırmıyordum kimseye.

Lise 2’ye geçtiğimde akşam etütü arasında çalındı yazılarım. Klasörüm… Resmen kolum kanadım kırılmıştı. Her okuduğumda umudum olan, her okuyuşta ufkumu açan, beni kimi zaman babamın kucağına bırakan, kimi zaman özlenen bir dosta kavuşturan, kimi zaman yağmur, uyku, sabır olanlar gitmişti. Hepsini yazamamıştım defterime. Yazsam bile vermezdim zaten kimseye, o küçük kalpleri, o değişmemiş imzayı atamazdım defterime… Bulunmadı, temizlik personelinden müdür yardımcısına kadar sordum bulamadım. Ve küstüm sana. 🙂

2002 yılıydı galiba. Adana’da ailesini ziyarete giden arkadaşım, girdiği kitabevinde senin kitabını görüyor. Ve hiç düşünmeden bana alıyor. Allah fakire önce kaybetirip sonra buldururmuş. Işte böyle tarif edilmez bir vuslattı. İlk defa çizgi olmayan gerçek bir fotoğrafını görmüştüm. Arkadaşlarım tenefüs aralarında gelip fotoğrafına bakmak istiyorlardı :). Komik ergen halleri mi desem çizginin oluşturduğu gizemden kaynaklı merak mı desem bilemedim. İşte ben böyle çok sevdim yazılarını Muammer abi.

Sana Muhammer diyenlere hep karşı çıktım. Lakin sonra açıldı aramız. Unutmadım ancak hatırlamadım da. 15’imdeydim, çocuktum, öğrenciydim… 27’yim, büyüdüm, eş oldum, öğretmen oldum. Bir gece uykum kaçtı, çok istemesem de lise anılarıma daldım, işte ordan bir efsaneyi bulup çıkardım. Yataktan fırladığım gibi internetin başına geçtim. Karşımdasın işte. Aynı çizgiler, aynı imza… Gençliğimin yara bandı, sevgiler kere sevgiler beslediğim yazarım… Yine bir gurbetteyim. Bu defa Türkiye’den de uzağım. Vuslat hasreti midir seni bana kazandıran bilmiyorum. Lakin her ne olursa olsun çok memnunum. Fotoğraflarına baktım, içimde bıraktığın etkiyi gördüm. Ben sınıf öğretmeniyim, öğrencilerine, mesleğine aşık, çizgi dışı, onları evlat gibi bağrına basan bir öğretmen. Bir dönemi geride bırakıp, yıllaaaaar sonra tekrar dönüp baktığında orda bir şeylerin hiç bozulmadan kalmış olduğunu farkettiğin bir duygu. Bilmiyorum sen hiç bu duyguyu yaşadın mı… İşte bu gece aynen bunu yaşadım. Ve ne yalan söyleyeyim göğsüm kabardı… Büyük bir teşekkür borçluyum sana. Yıllaaar önce utangaçlığımı zorla yenip göndermiş olduğum bir mektupta büyük teşekkürlerimi sunmuştum. Anlatmıştım bölük pörçük duygularımı. Okumuşsundur eminim. Ama bu defa o yıllar için değil, şimdi için teşekkür ediyorum…

Dualarım seninle, İYİ Kİ VARSIN MUAMMER ABİ…

İrem Yıldız

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir