(Not: Yazarken değil, okurken anlıyor insan; ne çok ihtiyacım varmış meğer, bu yazıyı okumaya…)
Hayat "gerçekten" zor mu?
Domates mi kırmızı?..
Hayat zor, diyenlere şaşmak lâzım… Çünkü "hayat zor"; eşittir deniz ıslak, taş sert, domates kırmızı, kar soğuk!..
Kar soğuk olmasa "kar" olmaz!..
Kar olmasa ne kartopu, ne kardan adam yapılmaz…
Kar olmasa eğer, kar; baharı bekleyen çiçekler, ekinler ölür susuzluktan!..
Bugün kar yoksa eğer, yarın karınlar doymaz!..
Hayat mı zor?..
Bedavadan önüne konmuş domatesin "zaten kırmızı" olduğunu kabul ettikten sonra, nerde ki problem?..
İki yol var sadece, iki yol; her zamanki gibi…
Birincisi; "bu domates neden kırmızı" yolu…
İkincisi; "bu domatesten ne yapabilirim" yolu!..
Dikkatli bakmak lâzım; hâlâ zor mu hayat?.. Yoksa deniz hep ıslak mı hep… Yoksa, işte bu yüzden mi; yani ıslak olduğu için mi içinde balıklar var?..
Dünyanın en basit, ama en lüzumlu düşünme biçimi önümüzdeyken; nasıl oluyor da bazen, ıslak bir yün çorap gibi tersine çevirebiliyoruz kendimizi?..
Düşünüyorum, ve her birimizin de bildiğini biliyorum ki, yarın hiç birimize;
"Niye bin dörtyüzlü yıllarda değil de, bin dokuz yüzlü yıllarda doğdun" diye sormayacaklar!..
Öyle değil mi?..
Yarın hiç birimiz; niye Sibirya’da, niye Ekvator’da, veya niye Okyanusya adalarında doğmadığımızın hesabını vermeyeceğiz…
Hiç birimiz, dünyaya geldiğimiz ülkenin temellerinden, veya kendi milletimizin köklerinden de sorulmayacağız…
Amerikan vatandaşı olmamızla Amazon yerlisi olmamız arasında bir fark mı var; bizi yutacağı günü bekleyen sabırsız toprağın gözünde?.. Veya, kendimizin bir emeği mi var; tavşan yavrusu değil de insan evladı oluşumuzda?..
Ben…
Hangi zamanda… Hangi kıtada… Hangi coğrafyada…
Hangi ülkede… Hangi yönetimde… Ve hangi yaşımda olursam olayım, biliyorum ki yapmam gereken şey; "BİR İYİLİK DAHA"dır!..
Beni menzile götürecek olan; "BİR ADIM DAHA"dır!..
Belki benden beklenen; "BİR TEBESSÜM, BİR SADAKA DAHA"dır…
Ve belki de beni kurtaracak olan; alacağım "BİR HAYIR DUA DAHA"dır!..
21’inci yüzyılda, bilgisayarıma gelen elektronik postaya cevap yazmaktan bir farkı mı olurdu, 12’nci yüzyılda suya düşmüş bir karıncayı kurtarmanın…
Yahut yolcuya su vermenin coğrafyası mı olur?..
Veya ülkesi mi olur insana tebessüm etmenin?..
Dünyalar ötesi sevmenin, yaşı mı olur?..
İşte bunları, benim, "kendim için" yapmam lâzım asıl…
Ulaşamadığı derinlikteki kuyunun başında, susuzluktan ölecekken o yavru köpek; suyla doldurup önüne koymadığım pabuç ne işe yarar?..
Ha taş sert, ha kar soğuk. Ha deniz ıslak, ha domates kırmızı…
Hayat mı zor?..
Hayatın zorluğu; bir adım daha atmayı, bir iyilik daha yapmayı, bir tebessüm daha etmeyi, bir sadaka daha vermeyi, bir dua daha almayı bilmemektir!..
Her birimiz, her an bir şeyler yapabiliriz güzelliklere doğru…
En acizimiz bile bir kâğıt ve bir kalem bulup, işte böyle bir yazı yazabilir; ve kim bilir belki de, okuyanlardan hayır dua bile alabilir!..
Stop
Muammer Erkul
20 Ağustos 2004 Cuma