Bir göl;
“Ben su tutmam. Çevremdekileri sulamam” diyorsa, nasıl “göl” olur adı…
…..
Veya su tutmayan, susuzları kandırmayan o göl, neden var?..
…..
Yahut bir kova;
“Su taşımam” diyorsa… Bir bardak;
“Ben suyla dolmam” diyorsa!..
Bir bıçak;
“Ben dilimlemem ekmeği. Soymam elmanın kabuğunu” diyorsa, nasıl adı “bıçak” olur…
Veya ekmeği kesmeyen, meyveyi soymayan bıçak, neden var?..
…..
Yahut çekiç: “Çakmam, kırmam, vurmam” diyorsa… Bir çivi;
“Ben çakılmam” diyorsa!..
Bir kamyon;
“Yüklenirsem yorulurum” diyorsa, o nasıl “kamyon” olur…
Veya işten üşenen, yük çekmeyen bir kamyon, neden var?..
…..
Yahut bir minibüs, insanlardan hazzetmiyorsa… Bir otobüs;
“Yolcu taşımam” diyorsa!..
Bir ağaç meyve vermiyorsa, gölge yapmıyorsa, boy uzatmıyorsa…
Bir saksı toprak tutmuyorsa, çiçek büyütmüyorsa…
Bir çiçek açmıyorsa renk renk, biçim biçim ve kokular içinde…
Nasıl “ağaç” olur, nasıl “saksı” olur, nasıl “çiçek” olur adları?..
Arnavutkaldırımı döşeli şu yolda, basılmadık bir karış yer bırakmamış olan ökçeler; çekildikçe birbirine dokunan tespih taneleri gibi tane tane, tek tek dokunuyorsa her sabahın ilk aydınlığında sokağın alacakara taşlarına…
..daha doğrusu, dokunmuyorsa;
tadı mı olur esnaflığın?..
…..
Ve tebessümlerin, selamların…
“Uğurlar ola”ların, “pazar ola”ların, “hayrola”ların bereketi mi olur?..
Bizler, birer “rüya”yız birbirimize…
Ben, seni hayra yormasaydım, tadı mı olurdu rüyaların?
Ve sen beni hayra yormasaydın;
Kâbus olmaz mıydı bu hayat?..
Makas neden var? İğne neden var?..
Masa, sandalye neden var?
Yatak, yorgan, yastık neden var?
Duvarlar, odalar, pencereler; çatı ve bacalar neden var?
Velhasıl, insanlar neden var; sunulacak iyilikler-güzellikler yok ise avuçlarında?..
Bizler eğer birer rüyaysak biri birimize; hadi, hayra yor beni. Seni hayra yorduğum kadar…
Ve düşünüp durma artık; gör, dokun, kokla, solu, tat hatta… Lakin bil artık; ne, neden var çevrende?
Bizler, neden varız?
Ben neden varım…
Ve hatta sen?..
Stop
Muammer Erkul
14 Ekim 2004 Perşembe