Hazine odaları… [27 Kasım 2000 Pazartesi]


(…Sanki rüyadaymışım…)
…..
Büyük bir saraydaymışız. Ama hakikaten büyük bir sarayda…
Ve uzun zamandır beklemişiz bu günün gelmesini.
…..
Bir kısmımızın ömrü yetmemiş bu günü görmeye; bir kısmımız ise maalesef beklemekten vazgeçmiş!..
Biz kalanlar olarak, bekleyenler olarak, özleyenler olarak girmişiz bu muhteşem sarayın kapısından kol kola…
Henüz daha girişte saygıyla ve sevgiyle karşılanmışız, yol göstericiler tarafından… Çünkü Padişah; sarayını ziyarete gelen bütüün misafirleri için ayrı ayrı rehberler, kılavuzlar, yardımcılar tahsis etmiş… Görülebilecek her yana uyarılar ve yön levhaları koydurmuş. Yani birazcık dikkat eden misafirinin kaybolmasını, yolunu şaşırmasını neredeyse imkansız hale getirmiş…

(…Sanki rüyadaymışım…)
…..
Büyük, ama gerçekten büyük bir sarayda dolaşmakta; dolaştırılmaktaymışız…
Sadece ziyaret edilmesi gereken yüzlerce odası varmış bu sarayın… Elli değil, yüz değil… İkiyüz, üçyüz değil…
Hatta üçyüzelli bile değil…
Her odada nimetler, hediyeler, ihsanlar…
Sanki karınca gibi her odada insanlar…
Eğer aklımıza gelirse, sadece bir kuru teşekkür etmekten başka da bir bedel ödemeden; her tarafa konulmuş, serilmiş, asılmış, yayılmış yiyeceklerden, içeceklerden yiyor ve içiyormuşuz…
Fakat öyle bir bölüme geliyormuş ki yolumuz;
Akıllar alası değil!..
İç içe odalar…

HAZİNE ODALARI!..

Tam otuz tane…
Otuz tane, iç içe, hazine odaları!..
…..
Ve kapıda şöyle bir yazı mevcutmuş:
“Bu hazine odalarında görebildiğiniz her şey, Sultanımızın, siz misafirlerine hediyesidir…
İstediğiniz, arzu ettiğiniz ne varsa alabilirsiniz…
Gücünüzün yettiği, taşıyabileceğiniz her şeyi alıp götürmekte serbestsiniz…”
Heyecandan dudaklarımız kurumuş ve sanki nefesimiz titreyerek yanımızdaki rehberlerin suratlarına baktığımız zaman, onların dahi tebessüm ederek ve sükunetle başlarını salladıklarını… Yani karşımızda duran yazıyı tasdik ettiklerini, onayladıklarını görüyormuşuz…
(…Sanki rüyadaymışım…)
Ve her birimiz avuçlarımızın, ceplerimizin, koyunlarımızın, torbalarımızın alabileceği kadar mücevheri yüklenmek için; bu otuz tane iç içe hazine odalarına koşmak üzereyken…
…Bir ses duymaktaymışız!..
Ve demekteymiş ki bu ses;
“Odaların her birinden istediğiniz herşeyi alabilirsiniz.
Onlar sizindir…
Lakin, her bir odadan da ayrı ayrı bir şeyler almaya gayret ediniz.
Çünkü, iç içe bulunan bu otuz odadan biri öyle bir odadır ki;
Ondan da nasibini alan herkes…
Sanki bütün bir ömrünün her gününü hazine odalarında geçirmişcesine değerlere sahip olur…
Çünkü, o odadan alınan en küçük bir mücevhere kıymet dahi biçilemez…
Şimdi buyurun, girin hazine odalarına…
Bütün altın ve mücevherlerin sizin olduğunu unutmadan…
Ve de; bu otuz odanın herhangi birinde bulunan mücevheratın, diğerlerinin sahip olduğu değerlerden bin misli, on bin misli… Yani emsalsiz bir farkla daha fazla olduğunu unutmadan…”
(…Sanki rüyadaymışım…)
Sanki rüyadaymışım;
Ve sanki bu gün hep beraber; ancak böyle bir rüyada bulunabilecek, iç içe otuz ayrı hazine odasının ilk odasındaymışız…
Önümüze serilmiş envai çeşit mücevheratı bütün ceplerimize ve torbalarımıza doldurmaktaymışız… Hem de her bir odada iken, bu otuz ayrı odanın her hangi birisi olan “EN ÖZEL ODA”da olma ihtimalimizin de bulunduğunu hiç aklımızdan çıkarmadan…
…..
(…Sanki rüyadaymışım…)
Sanki rüyadaymışız…
RÜYANIZ MÜBAREK OLSUN!..

Her geceyi Kadir bil!

Takvim yaprağının arkasında şunlar yazıyordu:
…..
Kadir Gecesi, Kur’an-ı kerîmde medhedilen en kıymetli gecedir. Kur’ân-ı kerîm, Resulullah’a bu gece gelmeye başladı. Âyet-i kerîmede buyuruldu ki;
“Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.”
Eshâb-ı kirâmı, bu ayetin inmesi kadar hiçbir şey sevindirmedi.
Kadir Gecesi hakkındaki hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Kadir Gecesini inanarak ve sevabını bekleyerek ihyâ edenin, geçmiş bütün günahlarını Allahü teala mağfiret eder.”
“İbadet için en iyi gece Kadir Gecesi’dir. En korkunç gece de kabirde kalınan gecedir. En güzel gecede, en korkunç gece için amel edene müjdeler olsun!”
Niye peki bu gün kullandım bu bilgiyi?..
Çünkü her Ramazan ayının son günlerinde hepimizde bir telaş, endişe… Niye?..
“Acaba Kadir Gecesi dün müydü, yoksa bugün mü?..”
Bundan kurtulmanın çaresi ne?…
İşte çare:
Bugün Ramazan-ı şerîfin ilk günü…
Bilin ki;
Bu gece Kadir Gecesi!..
Yarın bilin ki;
Bu gece Kadir Gecesi!..
Sonraki gün bilin ki;
Bu gece Kadir Gecesi!..
Otuz gün sonra ne olur dersiniz?..
…..
Şimdi söyleyin bana;
Bu gece neden olmasın ki Kadir Gecesi?..
Ve bu geceyi “sanki Kadir Gecesi imiş gibi” ihya ederseniz ne kaybedersiniz ki?..

“Kuvvetli olmak, başkasını yenmek demek değildir. Kuvvetli olmak, kahraman olmak, kendi öfkesini yenmek demektir.”
(Hadis-i Şerif)

Stop
Muammer Erkul
27 Kasım 2000 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir