Uyukluyordun. Yanına geldi, ve eliyle üzerindeki çarşafı yokladı…
Niyetini kestiremediğinden tedirgin oldun. Sakin olmanı söyledikten sonra üzerindeki örtünün bir kenarını kaldırdı.
"-Acıyor mu?" Diye sordu.
"-Hissetmiyorum" dedin…
"-Aslında kapanmamıştır, dedi… Acısını duymaman yatıştırıcıların tesiriyledir… Bak, şimdi göreceksin!.."
Yapışkan bandı çekince tenindeki küçük kıllar koptu ve etin kasıldığından yaran cam kesikleri gibi sızladı…
"-Ne yapıyorsun, diye çatallandı sesin. Gitsene sen kendi işine!.."
"-Benim bütün işlerimden mühimsin sen, dedi yumuşak bir tonda… Sen, benim için ne kadar önemli olduğunu anlayamıyorsun…"
Sargı bezini çözmüş ve altındaki tamponu kaldırmıştı…
"-İşte, diye bağırdı… İşte gördün mü, kapanmamış işte… Pembeleşmiş kısımlar var ve alttaki dikişlerden iki tanesi gerilmiş, parlıyor. Demek ki iltihap toplamış!.."
"-Aaaıhhh!.. Ya, sen deli misin be adam?.. İnsan hiç dikişli yaraya parmağıyla bastırır mı?.."
"-Sen, bu yaranın içinde kurumamış iltihap olabileceğini hiç düşünmüyorsun galiba?.."
"-E, tamam da, benim yarama bakıyor hekimler…"
"-Onlar ne anlar, aldırma sen! İşte, her bastırdığımda içinden bir şeyler sızıyor, görmüyor musun?.. Bu yaranın içi senin kendi için. Bak, gene bastırıyorum gene bir şeyler sızıyor!.."
"-Ahh!.. Gitsene işine sen… Ellerin bile temiz değil belki de; az önce ayakkabılarını tutmuştun, sonra ensene uzanıp sırtını kaşıdın. Suyla bile yıkadığını görmedim ellerini. Kimsin sen, git işine. İmdaat hemşiree!.."
"-Tamam, tamam giderim ama, bil ki seni benden daha iyi kimse düşünmez… Nankör, sen de!.."
Bir sorum var:
Evinize biri gelse… Babanız hakkında, veya anneniz hakkında, yahut diğer aile büyükleriniz hakkında, aslı olan veya olmayan konularda, kendi vehim ve tahminlerine göre aklına her geleni konuşsa…
Ne yapardınız?..
Şimdi, bir yalan geçti içinden; çünkü hiç bir şey yapmıyor-yapamıyorsun!..
Evine dayın geliyor, amcan geliyor; teyzen geliyor, halan geliyor; ninen geliyor, deden geliyor… Bütün bu candan-kandan yakınlar; senin annen hakkında, senin baban hakkında, senin ağabeylerin, ablaların hakkında, senin kardeşlerin ve diğer yakınların hakkında…
Hem de, daha kendi çocukluk veya delikanlılıkları zamanında peydahlanmış öfkelerden yola çıkarak…
Hem de senin eşin ve diğer yakın akrabalarının yanında…
Ve hatta, senin dilinden; "bu adı geçen kimselerden her birinin, sevilmesi ve saygı duyulması gerektiğini" öğrenmiş olan kendi çocuklarının yanında, ve onların şaşkın bakışları altında…
Kelimenin tam anlamıyla sövüyor, sayıyor, doğru-yalan, gerçek-hayal birbirine karıştırıp ileri-geri konuşuyooor, konuşuyoor, konuşuyorlar da, sen;
"Ya susun, ya da biz yanınızdan gideceğiz" bile diyemiyorsun!..
Ha bir yabancı gelip; kapanmaya yüz tutan yaralarının dikişlerini, pis parmağını bastırarak kanatmış…
Ha bir yakın akraban gelip; içindeki kırk yıllık cerahatı ortaya kusmuş…
Savunsan olmaz, tartışsan olmaz.
Ama artık ne dersen de, nasıl düzeltirsen düzelt; artık kendi çocukların senin sözüne (eskisi gibi/kadar) inanmaz!..
Yapmayın… Yaptırmayın… Yapılmasına müsamaha göstermeyin…
Çünkü, hijyen çok önemlidir!
Stop
Muammer Erkul
04 Temmuz 2004 Pazar