Hikâye tadında Osmanlı [28 Mayıs 2004 Cuma]

Bir memleket güç ile alınabilir, ama güç ile elde tutulamaz. Osmanlı kimsenin meşrebine, mezhebine bakmaz. İnsana insanca davranır. Yöre halkı seve seve İslâm’ı seçerler ki bu topraklarda kalıcıyız demektir.
Osmanlı’nın girdiği yıllarda Balkanlar’da Bogomil mezhebinden Hıristiyanlar yaşar. Bunlar vaftize, ayinlere ve kilise rütbelerine karşıdırlar. En önemlisi de “vahdaniyeti” (Allah’ın varlığını ve birliğini) savunurlar. Hal böyle olunca Ortodoksların ve Katoliklerin baskısı altında kalır ve çok bunalırlar.
O yıllarda Avrupa’da “Engizisyon Kanunları” hüküm sürer. Kiliseye direnmek büyük suçtur. Akıl hastaları ve adı büyücüye çıkanlar diri diri yakılırlar. “Sihirbazlık” ithamıyla yargılananın hayatı kayar. Papa ve patriklerin gazabına uğrayanlar perişan olurlar.
Türklerin Rumeli’ye geçişleri ile feodal anarşi son bulur. Köylüyü sömüren derebeyleri ortadan kalkar. Osmanlılar keyfi yönetim yerine “zirai içtimai” bir nizam kurarlar. Bogomiller kendiliklerinden ihtida eder, Müslüman olurlar. Avar, Saka ve Kıpçaklar Osmanlı’yla kaynaşırlar.

Sömürüye karşı elele…
Evet Osmanlılar yayılmacıdırlar, ancak kan dökmekten çok kaçınırlar. Şehir ve kasabaları “ileri gelenlerini” elde ederek teslim alırlar. Fethe yardımcı olanlara lütuf ve ihsan yağdırır, onları hayatları boyunca kollarlar.
Türkler çapulculuk yapmaz, halka sataşmazlar. Vicdan hürriyetini düstur edinirler, insan haklarına saygı gösterirler. Bu uzlaştırıcı siyaset “İstimâlet” denen İslâm umdelerinden biridir. Osmanlı ümerası insan üstü bir gayretle çalışır, dinimizi anlatırlar. İslamiyete göre gayrimüslimlerin de canları ve malları korunmalı, istediklerine inanmakta serbest kalmalıdırlar. Nitekim öyle de olur. Osmanlılar Ortodoks Kilisesini vergiden muaf tutarlar. Düşkünleri himaye eder, manastırları onarırlar. Kimsenin diline, dinine ve ismine karışmazlar.
O yıllarda Avrupa ahalisi çok sefildir. Derebeylerin angaryaları bıkkınlık verir. Halk Osmanlı’nın önüne düşer şatoları birlikte yıkarlar. Nice kemikleşmiş hanedanlıkların saltanatını sallarlar.
Oruç bey o günleri şöyle anlatır: “İtaat edenlere mülkler virülür, haklarına riayet edilirdi. Eyyam (gün) olurdu ki kefereden bin kişi imana geldi. Fethedilen yörelerin insanları asla incitilmezdi. Onlara istimâlet virildi, emn-ü eman içinde oldular. Hatunlarını, oğlanlarını ve kızlarını be gayet hoş tutdılar. Ol vilayetlerin halkı eydürler kim: N’olaydı kadim zamandan bunlar bize beg olalardı”.

Ahengin böylesi
Hasılı Osmanlılar, gayrimüslimlerle ahenk içinde yaşarlar. Hıristiyanlar haçlılardan çektiklerini unuturlar.
Nitekim Fransız tarihçi E. Morel, “Eğer Türkler onları zorla İslâmlaştırmış olsalardı, bu gün ne Ermeni, ne Sırp, ne Bulgar, ne de Yunan meselesi olurdu. Ama Müslümanlar Avrupa’nın Hıristiyan kanı döktüğü yıllarda bile bunu yapmadılar. Onlara göre gayrimüslimler vediatullahtırlar (Allah’ın emaneti). Bir süreden beri Türklere karşı kudurganlık derecesinde bir saldırıya ve kör bir gareze şahit olmaktayız. Onların bugün zayıf olmaları büyüklüklerini unutturamaz. Türklerin ‘uygarlık adına’ bulundukları yerlerden atılması, uygarlığa sövmek demektir. Çünkü uygarlığın en büyük onuru güçlülere karşı güçsüzleri korumak, haklarını güven altında tutmaktır. Müslümanlar hiçbir zaman paganlar gibi kıyıcı olmadılar. Zira onlar dinlerinin gücüne inanıyorlardı ve zalimleşecek kadar küçülmediler” der.
O yıllarda Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında münasebetler çok şaşırtıcıdır. İki kardeşten biri Hıristiyan diğeri Müslüman olabilir. Eğer bir Sırp devşirmesi sadrazamlığa kadar yükselebiliyorsa adaletimize kim, ne diyebilir?
…..
(Yukarıdaki yazıyı Tarih ve Düşünce Yayınları’ndan çıkan “Mucebince Amel Oluna!” kitabından aldım. Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biri. Tlf. 0212 511 75 00)

Stop
Muammer Erkul
28 Mayıs 2004 Cuma

 

1 Yorum

  1. Aynen katılıyorum.
    Okuduğum kitaplar içinde en güzellerinden biri. Tesadüfen buldum bu yazıyı, ilginç gerçekten. Çünkü gündemimde olan ve tavsiye ettiğim bir kitap.
    Yazılalı ve yayınlanalı çok zaman olmuş ama okumak için asla geç değil.
    Ahmet Sırrı Arvas beyefendinin ellerine, yüreğine sağlık.
    Kesinlikle okunması gereken bir kitap.

    ŞAHİKA ATEŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir