Berber Ali babamın arkadaşıymış ve dükkanında kullandığı jilet kağıtlarını biriktiriyormuş. Bir yaz ikindisi öğrendim bunu; önüme, sanki bir kamyon(!) jilet kağıdı yığıldığında…
Şaşkın ve sevinçliydim. Beş yaşındaki bir çocuk için bundan daha ilginç kaç oyuncak olabilir; özellikle de o dönem yaşadığımız mahallede?..
Babamın getirdiklerini M.’ de görmüştü. Aynı bayırda oturuyorduk ve o çocuk, bahçemizin üst sınır komşusunun oğluydu. Benden bir yaş kadar büyüktü. Az sonra;
"Onları alıp gelsene, bizim bahçede oynayalım" dedi. Adetim değildi. Yine de peşine takıldım. Evlerinin yanına varır varmaz; boyu avuç içi kadar, kollarının yerinde sadece birer delik olan, rengi uçmuş plastik bir bebek buldu ve dedi ki:
"Bu bebekle onları değiştireceğiz. Ben yatarken jilet kağıtlarını yastığımın altına koyacağım. Sabah hepsi para olacak. O paralardan sana da vereceğim!.."
Ardından torbamı alıp dosdoğru evlerine girdi ve ben; pis, soluk, sakat ve salak salak bakan, parmak kadar o plastik bebekle onların bahçesinde kalakaldım… Dondum sanki; bağıramadım, kızamadım, dövüşemedim, ağlayamadım, itiraz edemedim, hiçbir tepki gösteremedim. Daha doğrusu böyle bir şeyin olabildiğine, olabileceğine ihtimal veremedim…
Meğer, huyummuş; o zamandan beri böyle basit yalanlar ve seviyesiz dalavereler karşısında sesim soluğum kesiliyor!..
Şimdi sen; ömrünün en az on yılını "insanların duygu ve davranışları" üzerine harcamış, ve maaşını bile yine bunun karşılığında alıyor olan birisin… Sadece kulağının duyduğu kelimelere değil; karşındakinin düşünebileceği doğru veya yalanlara, ve belki bu hezeyanları (saçma sapan söz, sayıklamaları) döken duygusal travmalara (dışarıdan gelen darbe eziği-yarası) kafa yorup, yardım etme aşaması ve telaşı içindeyken… Yolda karşılaştığın adam diyor ki sana:
"Tamam, ben şimdi kahveye gidiyorum ve senin acelen olduğunu da biliyorum. Ama dönerken bir şişe su getireceğim ve toprağa soktuğum çubuğun köküne dökeceğim. Çünkü bitkiler gece boy atar. Yani iki güne kalmaz bu ağacın odununu kereste yapmış, gemimizi çakmış, macununu, zımparasını çekmiş ve boyayıp, karşı kıyıya geçmiş oluruz!.."
Donup kalıyorsun!..
Çünkü, böylesine basit bir yalan ile gözünün arasında perde bile bulunmadığını söylemek (açık etmek) daha büyük bir azap; aptal yerine konulmaktan, buna rıza göstermekten…
…..
Farkına varabilir misiniz; yalan söylemek; ne büyük bir ahmaklık!..
Peki, ya; bunu "zanaat" edinmek?..
Biri geliyor, ve şöyle diyor:
"Benim kötü huylarım var. İçki içiyorum, zina ediyorum, yalan söylüyorum, insanlara kötülük yapıyorum, ibadet de etmiyorum…"
İnsanların en üstünü soruyor:
"Benim için, bunlardan bir tanesinden vazgeçer misin?.."
"Evet, geçerim ya Resulullah."
"Öyleyse yalandan vazgeç" buyuruyor Sevgili Peygamberimiz…
(Kısa zaman sonra da bütün kötülüklerden kurtuluyor, yalandan vazgeçen o kişi.)
Yazının başında iki çocuk vardı. Birini eksiğiyle gediğiyle tanıdınız işte, karşınızda… Peki ya benzer hareketleri de ailesi tarafından teşvik edildiğinden kendini çok akıllı bilen ikincisi?.. Bir daha evlerine gitmedim. Sonra da oradan taşındık zaten, görmez oldum. Ama uzun seneler duydum. Hem de hep o günküne benzer alışverişlerde duydum adını. Yazık!..
Çeşidi ne olursa olsun yalan, yalandır; esnafa yakışmaz, sanatkara yakışmaz. Daha da önemlisi; "insanım" diyene yalanı meslek edinmek yakışmaz!..
Kendine bunu yakıştıranlardan; onan varsa… Ve de sonu başından daha iyi kalan varsa eğer;
Bana da gösterin!..
…………..
Evdeki lüzumsuz-fazla kitapları değil, OKUYANA FAYDALI OLACAK çeşitli
kitapları (posta ücretini de kendiniz ödeyerek) şu adrese gönderebilir
misiniz? (Not: Kimlerin hangi kitapları gönderdiğinin bilgisi okuldan bize
de verilecek..)
R.E.Erdoğan-K.Kuş
Değirmendere Çok Programlı Lise Kütüphanesi
Değirmendere, Göksun, Kahramanmaraş
Stop
Muammer Erkul
06 Ağustos 2004 Cuma