(Sıcacık ummayı, ve soluksuz beklemeyi kim bilir; ben kadar, ve mezarında dua bekleyen bir anne kadar?!.)
……….
Bir Gediz, iki Menderes, ve gözlerim akıyordu, aynı denize…
Gözlerim, bakıyordu arkalarından; artık çook ardında kalmış olduğu gidenlerin…
Gül kokan bir evdi o…
Kapısında da güller vardı…
Kapısına, güller sarılmışlardı ve güller koku dileniyordu; sanki dillenip!..
…..
Ben mi?..
Ben, canıma gül çalılarının sokulmasına razıyken; pembe, kızıl, ak ve sarı gül yaprakları serpilir gibi oldu başıma…
Ben, nalınındaki ter kokusuna taliptim; baktım ki yâr, yârenlerini göndermiş bana!..
Güneş bir kere daha eğilip denize, bir kere daha kandı suya…
Ben; sulandıkça susayan zavallı köle…
Teni çatlamış, damağı kuru yongalara dönmüş olan ben; avucuma bir damla düşer de emerim diye yağmur duasına çıkarken;
“Yıldız duasına çık”, dediler bana!..
…..
Ağladım…
Önce kederden, sonra sevinçten; Habeşli bir zenci heyecanıyla!..
…..
Horlanıp, hakir görülüp ağladıkça; toplandı avuçlarımda göz yaşlarım. Ve baktım ki… Bir de baktım ki o zaman;
Gökteki “yıldızlar” avucumdaydı işte!
Ve işte; her biri birer pusula gibi yön, ve kaybolmamam için yol gösteriyorlardı bana!..
Yârin izine bir vadide rastladım; dere yatağındaki evde…
Pembe beyaz ayva çiçekleri açmış, kısır dut bile coşmuştu sevincinden… Bahçede güller de vardı ama; kokmuyorlardı hicâplarından!..
Çünkü yârin hırkasının, eteğinin astarından bir küçücük bez parçası kalmıştı; “O” kokan!..
Oydu kokan; böyle, doyulmaz…
Ve duyulmaz şekilde; oydu canımda!..
Her yerde O, herkeste O, her şeyde O vardı şimdi…
Dün gülsem de, artık anlamak zor değildi, Mecnun’un; “ayaklarını öperek yüzüne sürmesini, sevdiğinin sokağından geçmiş olan köpeğin!..”
Bir Gediz, iki Menderes, ve şu dere; toprağı yarıyordu…
Yar arıyordu gözlerim; gözyaşım yarıyorken yüzümü ve ben umarken yuvarlanmayı gözyaşımın peşinden!..
Stop
Muammer Erkul
22 Nisan 2005 Cuma
Yaz böyle yaz, kıvrandır dur bizi, satır aralarında…
İLİRYA