Kaşık/çatal sendromu [17 Ağustos 2007 Cuma]

(Psikolojiye yeni bir teori…)

Bir çocuğun, ağaçları; sanki bir kaşık şeklinde bütün veya çatal şeklinde dal dal çizdiği gibi çiziyor çoğu insan, kendi iç dünyalarının ağaçlarını… Bu büyük bir farktır insanlar arasında ve bazılarının kendilerini şiddetli bir baskı altında hissetmelerine sebep olur; bir baloncunun elindeki balonlar gibi…
…dünden devam:

…..

Halbuki kendi içimizde, kendimiz büyütüyoruz ağaçlarımızı. Bir süre sonra ormanımız oluyor: Bir balon gibi büyümüş… Büyüdükçe yakınında kimseyi istemez hale gelmiş… Kabullenmeyi ve karşı fikirleri öğrenmekte zorlanan… Daha da büyüdükçe en yakınındaki ağaca baskı yapmaya, ve daha çok da baskı almaya (karşıdaki hareketleri baskı olarak kabul etmeye) başlamış ağaçlar!..
Bu durum ne kadar sağlıklı?..
Bir de bunların kökleri var toprağın içinde; yine dalları gibi kaşık şeklinde, yani balonlar gibi yakınında başka duygu, zıt düşünce, farklı oluşum istemeyen!..

Ben bir ağaç dikeceğim şimdi şuraya…
Bir kaç metre ötesine bir ağaç daha, diğer yana bir ağaç daha ve bir ağaç daha… Bu ağaçların her biri büyüyecek… Fakat bir çatal gibi büyüyecek kökleri ve dalları; gerekirse gerektiği kadar birbirinin içine girecek kardeş gibi, diğerlerinin tercihlerini duygularını (bir kereliğine geçici olarak değil, sürekli olarak) kabul ederek büyüyecek…
Gerekirse gerektiği kadar kökleri, diğerinin kökleri arasından kendine yol bulup yürüyecek, birlikte beslenecek, hepsi birden büyümeye devam edecekler…

Misal: Yirmi sene birlikte yaşamış karı koca; biri birlerinin tercihlerini bilmiyorlarsa, demek ki bir kabullenmemişlik var. Yirmi senedir çayı bardakla içen bu adam belki bugünün üçüncü çayını fincanla içmek ister, mi?.. On beş senedir dikiş dergisi okuyan bu kadın, onun yerine bu ay futbol gazetesi okur mu?..
Bu (şimdi verdiğim basite indirgenmiş) örnekleri sayısız miktarda çoğaltmak mümkün…
Bunların her biri; insanların içinde büyüttükleri ağaçlarının dallarının veya köklerinin birer kaşık gibi hâlâ itişmekte, kendi yollarını tıkamakta, bulunmuş yollardan ise geçmeye cesaret edememekte… Daha doğrusu kabullenememekte olduğunun ifadesi…
O balık yiyorsa, sen tavuk ye; zorlama kendini… Tercihini kullanmışsan da kabullen bunu; kendini veya karşındakini her gün kabuk kırmaya zorlama!
Masaya bak şimdi! Bir kaşık, yanındaki çatalın arasına girebiliyor kısmen…
Ama kaşık, bütün kapılarını kapatmış!..
Kaşık gibi kalmak, zaman içinde acı verir insana, hem de büyük acılar… Çünkü bu durum, yanındakinin ve/veya kendinin büyümesine izin vermez! İki kaşık (şeklinde olan ağaç) birden büyüyemez hatta iki kaşıktan biri bile büyüyemez, diğeri küçülmedikçe…
Sen de büyü, o da büyüsün!
Hadi, biraz çatallar gibi… Yani toprakta gelişen ağaçlar gibi… Yani iç içe, dal dala, kök köke, can cana ve aynı anda büyümeyi öğrenelim…
Bu zor mu? Evet zor!..
Kolay mı? Çok kolay!..
Çünkü her şey senin elinde…

Ağaçlara bak, ne güzel büyüyorlar kardeş kardeşe, iç içe ve ne güzel sarılıyor kökleri biri birlerine veya geçip gidiyorlar karşılaştıkları yerlerde, hiç de takılıp kalmadan… Böylece büyümeye devam ediyorlar!..
Ağaçlar kaşık gibi olsaydı, orman nedir bilmezdik!.. Her bir ağaç kendini sıkıştırılmış ve baskı altında hissetmekte inat eder, böylece solar, kurur ve öldürürlerdi kendilerini…
Orman; kardeş kardeşe, kucak kucağa yaşayabilmek demek; ama hem beden olarak ve hem de asıl duygu olarak!
 

Stop
Muammer Erkul
17 Ağustos 2007 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir