İstanbul’dan İzmir’e tel gider…
..de; tel bilmez;
Geçen nedir kendinden?..
Ve kâğıt bilmez okumayı!..
Bazen, mektubu alan dahi bilmez…
"Okumayı" bilen okur; kâğıttaki yazıyı!..
Plakası olduğundan değildir gitmesi vasıtaların;
Giden arabaların "nereden geldiğini" gösterir bu plakalar, ve yani bu aracın "hangi şehre kayıtlı" olduğunu…
Tel değildir konuşan…
Ve zaten bilemez de teller; hangi şehirden hangi şehre "kor" akar üzerlerinden…
Radyonun içinde adam aramakla, ay karşısında ısınmaya çalışmak aynıdır;
Suyun, kurnadan olduğunu sanmak ile!..
Aklı olan;
Kullanır…
…..
Akıl, trenin; "bileti"dir!..
…..
Akla binmek; hiç kimseyi taşımamış huysuz ata binmektir…
Fakat, ulaşılmamış menzil yoktur demirden yolda…
Bunun için kaybolmaz hiçbir vagon raylarda!..
Ay ısıtmaz, ışıtır!..
Yay’sa bir sadak oku fırlatırsa da ona; avlayıp düşüremez!
…..
Ay, aydınlığa götürmez seni;
Sen yürürsen önünü aydınlatır, kendi ışık aldıkça!..
Muradımdır, söylemek; anlamak isteyene, ağlamak isteyene:
…..
Ne tel bilir, ne kâğıt, üzerindeki yükü;
Buhar olmamak için, ziyan olmamak için!
Kor ve kül ve duman olup yelle savrulmamak için!..
İstanbul’dan dört bir yana, her bucağa tel gider…
Tel bilmez, ama sen bilirsin; ne gelir telden!
Anlayan anlar; dil bu kadar döner…
Bu gelir elden!..
Stop
Muammer Erkul
12 Mart 2004 Cuma