Görmek için, "bakmak" gerekiyor elbette…
Önce kendimize; sonra da etrafımıza!..
Körler var ya, körler en kötüsü… Bunlar; göz sinirleri, karşılarındaki görüntüyü beyinlerindeki görme merkezine aktaramayan âmâlardan çok farklıdır! Çünkü körler kireç kuyusuna düşmüş çingene tuğlasına benzer, ki en küçük bir ot bile bitemez üzerlerinde!.. Etraflarında olanlara baksalar bile; sinir uçları, duyargaları, filizleri, kökleri yanmış, kurumuş olduğundan hadiseleri idrak edemezler…
Kendine bakamayan, kendini göremeyen, kendinin farkına varamayan insanlar ise; binaların giriş veya gizli köşelerine yerleştirilen optik gözler, mercekler gibi sadece bakarlar, bakarlar, bakarlar, bakarl…..
Sanırım bazen, insanlar; kendilerini basite alıyorlar…
Halbuki bir insan, en fazla bir insan kadar basittir; yine en fazla bir insan kadar değerli…
Burdan şu çıkar, ve de çıkması lazım:
Sen… Evet sen; herhangi bir insanın yapabileceği her şeyi başarabilmeye muktedirsin!..
Muktedir olmak; gücü yetmek demektir. Muktedir olmak; bu şeyi istediğinde yapabilmek senin olabilirlik sınırların dahilindedir, demektir…
…..
İnsanlar kendini önemsemiyor, sınırlarını tanıyamıyor bazen!.. Halbuki başarılmış hemen hemen her iş, kazanılmış her muvaffakiyet;
"Ben bir adım daha atabilirim", "Ben bu engeli aşabilirim", "Ben bu işi başarabilirim" veya;
"Ben, elimden bir şey geliyorsa, hemen şimdi yapmalı, sonraya bırakmamalıyım" diyenlerin eseridir, takdir böyledir!..
Bütün bunların ışığında… Şimdi, bir bakıyorsun ki; şu karşı tepeden dosdoğru buraya inen yoldan kocca bir kamyon geliyor… Çılgın gibi!.. Kasası tepeleme yük dolu ve frenleri patlamış… Görenler kendini iki yana atıyor çığlık çığlığa ve aşağılara doğru haykırmaya başlıyor, herkes canını kurtarsın diye…
Koca kamyonun bir kızıl kâbus gibi indiği yol tam senin önünden geçmekte… Ve, yolun ortasındaki su birikintisine, ipek saçlı küçük bir kız çocuğu oturmuş; neşe içinde ellerini çamurlu sulara vurmakta, minik çığlıklar atmakta!..
….
Koca kamyon, büyük gürültülerle yokuştan aşağı doğru iniyor; şimdi sen ne yaparsın? Ve yolun ortasındaki çamurla oynayan küçük kız oyununun bozulmamasını istiyor!.. Hatta, sevinçle ellerini vurup iki yana, ve çamurlu suları sıçrattıkça etrafa… Yani o böylesine mutlu iken… Ne yaparsın?..
Frensiz kamyon, kanlı bir giyotin bıçağı gibi hızla iniyor!.. İnsanlar, yolun iki yanına sığınmış ve korku içinde bağırıyor!.. Küçük kız çok mutlu, ve oynadığı çamurun içinden alınmak istemiyor bu güzel çocuk… Ne yaparsın?..
Sen, ne yaparsın?..
Kamyon, yeri göğü titreterek gelirken, "SEN" ne yaparsın?..
Ya, sen salak mısın?..
Çekip alsana çocuğu yolun ortasından!..
Bağırırsa bağırsın; al ordan koy yolun kenarına, ver eline başka bir oyuncak… Allah Allaaah!..
"Yapamam-başaramam" saplantısının bu kadarı da fazla oluyor artık!..
Stop
Muammer Erkul
22 Eylül 2002 Pazar