Temel’e güzelleme Aslında, diye başlamak gerek bu satırlara… Aslında; anlatılagelen hiçbir “Temel” tipine uymaz şimdi okuyacağınız hikâye…
Çünkü Temel’in hemen hemen bütün “saflık”larının ardında, ince bir zekânın mahsulü olan, ama ilk bakışta ve de herkes tarafından görülmeyen öyle bir espri gizlidir ki; zaman zaman asıl komik duruma düşen kendimiz olur… Ve çoğu zaman da onun düşünme biçimine hayran kalırız…
…..
En pervasız Temel fıkralarını yine Temel’lerin kendilerinin anlatıyor olmasını neye yoruyorsunuz ki başka?..
Sıklet farkı (!)
Şimdiii, şu an bulunduğumuz bu satırın aşağısındakilerle, yukarısında kalmış olan Temel arasında açık açık “sıklet farkı” var, az sonra göreceksiniz!..
…..
Ama biz, yine de öyle; “Damarlarımıza, köklerimize, temellerimize kadar Temel’leşmiş olmak, ve bir kano yarışı” diye başlayalım dedik yazıya kii, anlayan anlasın…
Anlayamayacak olanlarsa, hikâyeyi gene bir Temel fıkrası sanıp geçsin diye!..
…..
Hadi bakalım; günaydın!..
Fark bir kilometre (!)
Zamanını söylemeyelim de kimseler alınmasın; günün birinde, Türk ve Japon şirketlerinin takımları arasında bir “kano yarışı” düzenlenmesine karar verildi. Kurallar belirlenip tarih tespit edildi.
Her iki takım da performanslarının en üst seviyesine varabilmek için, uzun ve zorlu bir hazırlık devresinden geçmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Sonunda büyük gün geldi. İki taraf da kendini hazır hissediyordu.
…..
Yarışı Japonlar kazandılar.
Hem de bir kilometrelik farkla…
Büyük keşif (!)
Bu sonucun ardından Türk takımı çok sarsılmıştı…
Şirket yönetimi, yarışın bu kadar açık bir farkla kaybedilmesinin nedenini bulmaya karar verdi. Ve ciddi araştırmalar yaparak çözüm yolları bulması için uluslararası bir danışmanlık şirketiyle anlaşıldı.
…..
Danışmanların bulgusu şuydu:
Japonların takımında sekiz kişi kürek çekiyor, bir kişi dümencilik yapıyordu…
Türk takımındaysa bir kişi kürek çekiyor, sekiz kişi dümeni kullanmaya çalışıyordu!..
Fark iki kilometre (!)
Bu mühim araştırmalar tam bir yıl sürmüş, bu sürede yapılan çalışmalar için milyonlarca dolar sarfedilmişti… Ama şirket yöneticileri gayet memnundu… Anlaştıkları uluslararası danışmanlık şirketi, Türk takımında çok az kişinin kürek çektiğini, buna karşılık çok sayıda kişinin dümen kullandığını belirlemişti ya; gerisi, çorap söküğü gibi gelirdi artık…
…..
Bir sonraki yarışın yapılacağı gün yaklaşıyordu…
Türk şirketi, artık elinde bulunan bu yeni ve çok mühim bilgilerle kano takımının yönetim yapısını baştan aşağıya yeniden örgütledi…
Yarışa katılan kanonun içinde bulunan dokuz kişinin yeni yapılanması şuydu:
Dört tane dümen müdürü…
Üç tane bölgesel dümen müdürü…
Kürekleri çekmekle görevli kişiyi çalışmaya teşvik edecek performans arttırma birimi…
…..
İkinci yarışı da Japonlar kazandılar.
Hem de tam iki kilometrelik bir farkla…
Ve sonuç…
Türk şirketi yöneticilerinin kafası iyice atmıştı şimdi…
Hem millî bir ruh taşımadığı, hem de takım disiplinine adapte olamadığı için hezimeti, mağlubiyeti çağıran; bu tembel, güçsüz ve kabiliyetsiz kürekçiyi derhal kovdu…
Ve kanoda bulunup da yarışı kazanmak için azami gayret göstermiş olan sekiz müdüre ise ikramiye verdi…
…..
“Masal da burda bittiiii…” dememi ne kadar da isterdiniz, değil mi?..
Ama masal maalesef bitmedi!..
Bu “masal” maalesef devam ediyor!
…………….
Not:
Muhtemeldir; bu hikayeyi bir şekilde bir yerlerde duymuş olabilirsiniz… Ben de dinlemiştim bir benzerini daha önce. Ama geçenlerde fıkra olarak gönderilince bana, dedim ki;
“Ahh hahh!.. İşte, hâl-i pür melâlimiz!..”
Ve bu “fıkra”yı kaleme aldım yeniden; hiç işitmemiş yöneticilerimiz işitsin diye…
Stop
Muammer Erkul
07 Eylül 2001 Cuma