Kaplumbağa terbiyecisi [18 Aralık 2011 Pazar]

Eşyasız odanın duvarları mavi çini ve İslam harfleriyle yazı döşeli.
Arkasını dönmüş sakallı adamın üstünde kırmızı ve uzun bir giysi var, beli kemerli. Başına, etrafına gelişigüzel bir yemeni sarılmış arakiye takmış.
Ayakları dibindeki kaplumbağalar yere atılmış olan yaprakları yerken, tablonun tek ışık kaynağı alçak pencereden içeriye ışık dökülmekte…
Arkasına kavuşturduğu ellerinde bir ney tutmakta olan adamın sırtındaysa bir nakkare (veya eskiden derviş ve dilencilerin kullandığı, Hindistan cevizi ya da abanozdan yapılma “Keşkül-ü Fukara” denen çanak) asılıdır, diye tasvir edilebilen tabloyu bilmeyen kaç kişi var?

Osman Hamdi Bey’in 1907’de 222×120 cm tuval üzerine çizdiği bu yağlı boyası “dünya piyasalarında satılan en değerli Türk sanat eseri” rekorunu kazanmış, Aralık 2004 gazeteleri “Osman Hamdi’ye 5 trilyon” diye başlık atmışlardı…

Şimdi siz “Kaplumbağa Terbiyecisi” isimli esere bakınca ne görüyorsunuz?
Onu böyle “en değerli” kılan nedir? Renklerin canlılığı mı, ışığın kullanılışı mı?..
Peki bu eser acaba sizin de kulağınıza; “kaplumbağaların bile terbiye edilebilir olduğunu” fısıldamıyor mu hiç, yani eğitimin önemini?

Sevgili öğretmenlerimiz!
Hepinizin yaşayan birer “canlı tablo” olduğunuzu bilsek de; aranızda “kıymetinizin bilinmediğini” düşünenleriniz olabilir…
Şundan emin olun ki; sizler, kaplumbağaları terbiye etmekten çook daha önemli bir iş yapıyorsunuz: Ressam Osman Hamdi, belki sırtında mum taşımak için eğitilen birkaç kaplumbağanın resmini çizdi sadece…
Sizlerse ömür boyu beyninde ışık ve kalbinde nur gezdirecek evlatlarını yetiştiriyorsunuz, bu memleketin!..
Ve yarınlar, işte onları bekliyor, sizin öğrencilerinizi…

Kaplumbağa Terbiyecisi’nin fiyatı bulunduğu için böylesine meşhur…
Sizinse, “hayatınızla çizdiğiniz resme” paha biçilemediği, henüz fiyatı bulunamadığı için yeterince kıymetiniz bilinemiyor!
İşin gerçeği budur…

 

Stop
Muammer Erkul
18 Aralık 2011 Pazar

 

3 yorum

  1. Muammer Abi yazdığınız konu çok değerli. Bence bu yazınız çok güzel olmuş. Öğretmenlerimizin değerini her zaman bilmeliyiz. Her insanın değeri vardır. Değerli insanları ölmeden önce anlamayız sevmeyiz ama öldükten sonra değeleri artar…

    Zeynep Didem Gezgin

  2. Sevgili Muammer Erkul kardeşim 18/12/2011 günü STOP köşende yazmış olduğun “Kaplumbağa Terbiyecisi” makaleni okudum. Ağzına ve kalemine sağlık. O kadar güzel yazmışsın ki çok etkilendim. O sayfanı kesip saklayacağım, ve ilk öğretmenler gününde de makaleni yorumsuz olarak idarecilerime öğretmen arkadaşlarıma okuyacağım.

    Bir de ben ki Zihinsel Engeliler Sınıf öğretmenliği yapmaktayım, onları çok seviyorum kendimi de onlara adamış bir öğretmenim. Sizin de bahsettiğiniz gibi Osman Hamdi Bey’in tablosu kadar değerimiz olmaya bilir, bizlere onların doğal, sıcak yaklaşımları yetiyor. Biz öğretmenler fazla bir şeyler istemiyoruz; bizlere saygınlığımızı ve itibarımızı versinler yeter.

    Makalenin son parağrafında bahsettiğine bir cümle eklemek istiyorum: “Sizinse hayatınızla çizdiğiniz resme paha biçilemediği, henüz fiyatı bulunamadığı için yeterince kıymetiniz bilinemiyor!”
    Evet çok doğru söylüyorsun, bizlerin yetiştirdiği ve başımıza bakan yaptığımız öğrencilerimiz bile [henüz] kıymetimizi bilmiyor…
    Böyle güzel yazılar yazmaya yazmaya devam et ki, başımıza gelen eski öğrencilerimiz ve bütün toplum okur elbette… Selamlar.
    Hoşçakal…

    Mustafa Aykaç
    Osman Yıldırım İş Okulu
    Zihinsel Engelliler Sınıf Öğretmeni

  3. Kaplumbağa terbiyecisine hiç bu gözle bakmamıştım.
    Aynı resme değişik açılardan bakarak daha fazla ince meselelere ışık tutacağınıza inanıyorum.

    Duygu Dündar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir