Kapınız açık!
Yıllar önce filmini seyretmiştim, televizyonlar henüz renklenmemişken…
O, inanılmaz bir adamdı düğüm çözmek, kilit açmak konusunda.
Nereye ve nasıl bağlarsan bağla, kilitlersen kilitle bir süre sonra “hür” olarak dikiliyordu karşına.
Elleri kolları bağlı, tabuta benzer, kilitlenmiş bir sandığın içinde, dev bir akvaryuma atıldığında; “artık ölecek” demiştim. Sadece ben değil, olayı izleyenlerin ve filmi izleyenlerin de hemen tamamı aynı düşüncede buluştukları bir anda ellerini ve ayaklarını çözmüş olan Huduni sandığı açmış ve sudan çıkmıştı.
Bu enteresan adam sonraki yıllarda da pek çok defa karşıma çıktı. Çeşitli kitaplarda ve diğer yayınlarda rastladım ona.
O hep aklımın kenarında kalan ilginç bir tipti.
Geçenlerde, yine onunla ilgili bir hikaye dinledim ve belki de bu, onun hayatından çıkarabileceğim en büyük ders oldu benim için…
Huduni’nin büyük bir meydan okuyuşu var. Diyor ki:
“Sokak kıyafetlerimle beni nereye koyarsanız koyun, ordan çıkarım…”
Düşünebiliyor musunuz?..
Ve dediğini de yapıyor. Hapsediyorlar dışarı çıkıyor, bağlıyorlar çözüyor, kilitliyorlar açıyor…
“Engel tanımamak” ifadesi Huduni’yle tam örtüşüyor…
Haliyle güvenlik, para piyasası, bankalar pür dikkat; gayretlerini boşa çıkaran bu adamı durdurmaya çalışıyorlar.
Olmuyor…
Hiç kimse bu adamı hiçbir kapının ardında tutmaya muvaffak olamıyor.
Ve bir gün;
Huduni yeni bir denemede.
Önünde bir kapı var…
Uğraşmaya başlıyor, pür dikkat. Hayret ki en zor kilitleri on dakikada açan bu adam ter döküyor… On dakika, yirmi dakika, otuz dakika açılmıyor kilit… Belki de paniğe kapılıyor Huduni. İlk defa, belki de ilk defa “başaramayabileceği” geçiyor aklından…
Bütün gücüyle direniyor “açılmayan kapının” önünde. Bütün sabrıyla, bütün dikkatiyle yeniden, yeniden, yeniden konsantre oluyor bu zorlu kilide… Kırkbeş dakika geçiyor açılmıyor, altmış dakika geçiyor açılmıyor…
Eminim Huduni ilk defa böyle bir karamsarlığa kapılıyor. İlk defa mağlubiyetle tanışabileceği geliyor aklına…
Ve ilk defa bir kapının önünde bunca zaman bekliyor.
Onbeş dakika daha geçiyor…
Ardından bir onbeş dakika daha.
Huduni; bütün enerjisini, bütün dikkatini, bütün sabrını tüketmiş olarak, bir buçuk saat sonra yorgun, bitkin ve “pes etmiş olarak” açamadığı kapının üstüne yığılıyor…
…ve kapı açılıyor!
Bu, belki de Huduni’nin hayatındaki en mühim an…
Şaşkın gözlerle bakakalıyor; yere yığılırken yaslanınca ardına kadar açılıveren kapıya!..
Farkındasınız değil mi;
Huduni, bu kapı bin kere kilitli olmuş olsaydı açardı…
Ama kapı bir kere bile kilitli değildi!
Farkındasınız değil mi; nice kapıların önünde nice zamandır beklediğinizin…
Farkındasınız değil mi;
Kapınız açık!
—————————————————
E-Mail Kutusu
Çok etkileniyorum
Köşenizi her gün okuyan fanatiklerinizden biriyim. Yazılarınız ve zaman zaman koyduğunuz duygusal hikayeleriniz beni etkiliyor. Bir gazeteye teşekkür faksı gönderme ihtiyacını ilk defa sizinle hissettim. İyi yapılan şeyin karşılığının iyilik olduğunu düşünüyorum ve sana bir şiirimi gönderiyorum.
Erol Burç
Cevap: Şiirinin; “Bir sigaranın düşmekte olan külü olma” mısraı güzeldi. Başka şiirler gönderebilirsin bana.
Beklediğim sen olsan
Yollarda hep bir yolcum olsa
İple çeksem zamanları
Önümde daha yıllar olsa
Umutla uyansam sabahlara
Umutlarım zamanla hiç azalmasa
Ve
Beklediğim sen olsan
…
Hafiften bir rüzgâr olsa
Hışırdatsa yaprakları
Her gün bir posta yağmur yağsa
Süzülerek yaprakların ucundan kaysa
Seyrine dalarak bu güzelliklerin
Ve
Beklediğim sen olsan
…
Bir kalem ve kağıtlarım olsa
Hiç bitmese sigaralarım
Doldursa odamı kahvemin kokuları
Hayalini bulunca, bozan bir şey olmasa
Geleceğine inandırsam kendimi
Ve
Beklediğim sen olsan
Sultan
Stop
Muammer Erkul
29 Haziran 1999 Salı