Karakterimizin tahlili [15 Nisan 2000 Cumartesi]

Milletlerin ve devletlerin bariz bazı karakterleri vardır. Bu özellikler yıllar ve yüzyıllar içinde bütün çıplaklığıyla su yüzüne çıkmış bile olsa, yabancılarla olan kısa vadeli gelişmelerde hep hasır altı edilir.

Nesiller boyu Yunanistan’daki ders kitaplarında körpe beyinlere “tek düşman” olarak Türkiye ve Türkler gösterildiğini bile bile, bizler (Yunan adalarından kaçak gelenleri dahi) bize benzemeyen ve bizim gibi konuşmayan herkesi çiçeklerle ve hatta bandolarla karşılarız…
Yabancı her vakit bir misafirdir gözümüzde. Ve ekmeğimizin diğer yarısının sahibidir…
Köyümüze gelen bir bitli turiste bile, (sadece hayran hayran baktı ve beğendi diye) haminnemizin çeyiz sandığındaki atlas elbiseyi, yahut babamızın gazi dedesinden kalmış ve üç kıta görmüş olan kılıcını, (yine onun inanamaz ve hayret dolu bakışları altında) kendisine hediye eder, bir güzel karnını doyurur, altına döşek serer, giderken yanına azık, hatta üç beş kuruş da para koymaya çalışır, bir de arkasından su dökeriz.
Bu memlekete yurt dışından kim gelse ve hangi kapıyı çalsa, (büyük şehirler dahil) belki sadece binde bir kapıdan geri çevrilir. Bunu hepimiz biliriz ve aslında yabancılar da bilir.
Damarlarımızda; (tipik, Osmanlılardan kalan) koruyucu, kollayıcı, doyurucu, sanki bir “büyük abi” kanı vardır…
Bu misafirperverlik belli bir ırk, renk ve kültür ile bağlantılı da değildir. Bir çekik gözlü Japon, sarı bir Çinli, kapkara bir Nijeryalı, Arap, Eskimo vs olması farketmez… Kapımızı çalanın bir “insan” olması yeterlidir bizim için.
Şu an burda bir anons yapsam ve; “Türk ailesini tanımak isteyen bir Kızılderili var” desem, o Kızılderili kendisini misafir etmek isteyen bin evsahibi birden bulur.
Öyle değil mi?

Peki soğuk, mesafeli ve hesapçı İngilizlerin karakteri nedir?
Kendini ortaya koymadan, piyon ve maşalar kullanarak, geçmişin ve geleceğin hesaplarını yapmak, intikam gütmek ve mutlaka ama mutlaka sonuç elde etmek…
Tarih bunu söylüyor.
İngilizin ayağına bassan, bil ki günün birinde acısını mutlaka senden çıkartır.
Türke ise “tebessüm edip sarıldığın an” seni affeder…
İngiliz, hareket edeceği zaman kılı kırk yarar, düşünür;
Ama Türk heyecanla ayağa fırlamaya hazır bekler.
İngiltere’de “sinsice işlenmiş” hemen hemen bütün cinayetlerin faillerini bulmak için Holmes hikayelerine benzer bir mantık zincirini takip etmek zorundasındır… Ama Türkiye’de tabanın birazcık kuvvetliyse katilleri yakalarsın. Çünkü herşey kabak gibi ortadadır. Türk, bir adam öldürmüşse doğru dürüst kaçmaya teşebbüs bile etmez.
Çünkü İngiliz “düşünerek” cinayet işler…
Türk, (düşünse zaten cinayete yaklaşmayacağından) “düşünmezse” öldürür…
Aynen, Taksim Meydanı’nda olduğu gibi.

Bunca laf ne mi demek?
Taksim Meydanı’ndaki öldürme hadiseleri “SADECE İNGİLİZLER İÇİN SÜRPRİZ DEĞİLDİ” demek…
İnanmıyor musunuz?
Galatasaray yöneticilerine, kendilerine holigan listelerinin saat kaçta teslim edildiğini sorsanıza…
Liste harici gelecek olanlardan bahsedilip edilmediğini sorsanıza…
Şimdi başımızı ağrıtan, sahaya çıkarken kola takılacak olan siyah bant, sahaya çıkartılacak olan özür pankartı hazır olduğu halde, “seyirciyi dünkü hadisenin atmosferine sokmayalım” diyerek es geçmelerinin nasıl sağlandığını sorsanıza. (Ki Salı günü Kanal D’deki Futbol Mahkemesi Programında açıklanmıştı.)

Zerre kadar şüphem yok ki; ta başından beri, futbol gücüyle önüne geçilemeyen Galatasaray’ın (Yani Türklerin) kaygan bir zemine çekilme operasyonuydu bu…
İngiltere diyor ki; “Galatasaray’ın bir-iki bin kişilik seyircisini koruyamam.” Ama aynı İngiltere bütün dünyanın çağrılacağı 2006 kupası için ev sahipliği yapmak üzere dünyanın parasını ve emeğini döküyor!..
İngiltere bir yandan hadisenin kulüpler arasındaki bir çekişme olduğunu söylerken, bir yandan bugüne kadar cenazeleri ortada tutup ulusal gerginliği tırmandırıyor.
Dünyaca “ünlü” İngiliz polisi, bir haftada meydana gelen bunca saldırı, dükkan basma ve tüfekle adam yaralama olaylarının sorumlusu kaç İngiliz’i yakaladı şimdiye kadar?..
Irkçılığı ve kan davasını kim güdüyor?

Zerre kadar şüphem yok ve sizin de olmasın ki; holiganlar ölmese, sadece dayak yemiş bile olsaydı aynı hadiseler gene olacak, ortalık gene bulandırılacaktı…
Sonra da “mahallemizin delileri” gibi sunulan holiganlara atılacaktı suç ve onlar sütten çıkmış kaşık gibi “temiz” kalacaklardı gene!..
İlk maç onların sahasında olsaydı, mutlaka ama mutlaka orda da hadise çıkarılacak, bazı Türk seyirciler olaylara karıştırılacak… Ve ardından da; “Biz burda sizi dövdük, siz orda bizi öldürürsünüz” diye YİNE VE MUTLAKA ortalık allak bullak edilecekti… Hele ki hele 2-0 mağlubiyetinden sonra.

Önce İngiliz’in mantığını çözmek ve ona göre hareket etmek lazım.
Sonra birbirimize (ama her kademede) sarılmamız… Ortadaki hadisenin “manevi sorumluluğunu” üstlenmemiz lazım.
Türkiye Futbol Vakfı’mızın (tamamen bir iyiniyetle), Taksim’de ölen holiganın iki çocuğunun bütün tahsil masraflarını karşılamayı taahhüt ettiği gibi çabaları duyurmamız lazım. (Ki bırakın dünya kamuoyunu, bunlar maalesef bizlere bile duyurulmuyor…)
Bu ülkenin başına gelmiş en büyük musibet olan bazı televizyon kanallarının yaptığını, bize hangi düşman ülkenin yapabilmiş olduğunu iyice tartışmak lazım!
Ve eline kalemi aldığında, acaba ne yazarsam Avrupa’nın ve İngiltere’nin hoşuna gider, diye ıkınıp sıkınmamak lazım…

Biz Türküz, onlar İngiliz…
Her insanın ve her ülkenin belli bir karakteri var…
Şu an katil sıfatıyla içerde tutulan gençlerimizin aileleri bile, yarın kapılarına bir turist gelse ekmeğini bölüşür onlarla.
Şu an içerde katil sıfatıyla tutulan gençlerimiz bile yarın bir ülkeye gitseler, onların bayrağını çiğnemez, sokaktaki genç kızlarını taciz etmez, yaşlı insanlarını tekmelemez, vitrinleri dağıtmaz…
Ve yarın, yeni bir manyak holigan grubu yine Taksim meydanına gelse, SENİN koluna girmiş yürüyen nişanlının üzerine saldırsa, elindeki dondurma külahını alıp suratına yapıştırsa, yanından geçmekte olan bir ihtiyara tekme savursa, suratına tükürse, eline geçirdiği senin bayrağına yapmadığını bırakmasa…
… SEN, saldırıya uğrayan bir vatandaş olarak, bölgedeki bir esnaf olarak veya ordan geçen bir insan olarak SEN NE YAPARSIN?..
Ben eminim ki, yine aynı şeyler tekrarlanır?
Ve ben eminim ki, bazıları da GENE “dokunmayın onlar İngiliz” diye KENDİ polisine, KENDİ seyircilerine, KENDİ İNSANLARINA saldırır!

Stop
Muammer Erkul
15 Nisan 2000 Cumartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir