Bir sebeple tanıdığınız uyuşturucu satıcısını; bir genç adamla kol kola görseniz ne yaparsınız?
Bunun cevabı açık: Hiçbir şey! Çünkü bu zararlı adamın yanındaki delikanlıyı tanımıyorsunuz; ilişkilerinin şeklinden emin değilsiniz…
Peki bu delikanlı ablanızın oğlu olsaydı, acaba ne yapardınız?
Parkta oynayan çocuklar var ve banklarda sohbet eden kadınlar… Bilmeseniz de hangi çocuk hangi kadının, bilirsiniz ki; dikkatleri çocuklarındadır… Görseniz ki bu miniklerden birinin burnu akmış ve tozlu suratında izi çıkmış; ne yaparsınız?
Bunun cevabı da açık: Hiçbir şey! Çünkü bilirsiniz ki kadınlardan biri az sonra onun burnunu silecek, yüzünü temizleyecek, parmaklarıyla saçlarını tarayacak. Gülümser geçersiniz.
Peki bu çocuk torununuz olsaydı, acaba ne yapardınız?
Uzak sınıfın zıpırları bir arkadaşlarının sırtına kâğıttan kuyruk takmışlar, ne yaparsınız?
Bunun cevabı da açıktır: Hiçbir şey! Çünkü az sonra didişirler, barışırlar, gülüşürler, çözerler meseleyi…
Peki bu kuyruk takılıp alay edilen öğrenci; karşılaştıkça içinizi hoplatan, tatlı hayallerine daldığınız bir genç kızsa ne yapardınız?..
Şuraya gelmek istiyorum: Yabancıları umursayamıyorsunuz ve onlar da sizi yabancı görüp umursamıyorlar, belki de haklı olarak…
Siz ise; hatasız ve mükemmel ve kusurları aşmış bir mahlûk olamayacağınıza göre… Birilerinin eksiğinizi görüp sizi uyarması gerekir! Öyle değil mi?
Peki, kim olabilir bunlar?
Evet, haklısınız: Yakınlarınız! Sizi; ancak yakınlarınız uyarır. Ve siz de yakınlarınızın uyarıcısısınız, ister istemez. Hatta bir anlamda mecburen! Çünkü sizin çocuğunuz, sizin yeğeniniz, sizin akrabanız, sizin sevdiğiniz; eğer siz uyarmazsanız tehlikeli sokaklarda veya sümüklü veya kuyruklu dolaşmaya devam edecek, durumdan habersiz şekilde…
Buna razı mısınız?..
Kızıp durduğunuz veya size kızan insanlar işte bunlardır…
Ve aslında bu uyarılar herkese lazımdır;
Fakat biraz daha tatlı dille!..
Stop
Muammer Erkul
25 Eylül 2008 Perşembe