1-
Yahu, insan bir kere yapar değil mi aynı hatayı?..
Yok, ben illa ki, her elektrik kesilmesinde, ne kadar yazmışsam, dünya kadar yazıyı kaybedeceğim!..
Aahh!..
Allaaaah!..
Bunun sırası mıydı şimdi bee, elektrik kesilmesinin zamanı mıydı?..
Önüne gelen söyleyip durur elbet bana da… Aynen sizlere de söyleyip duranlar olduğu gibi;
“Kaydet şunları!..”
…..
Kopyalamak, saklamak… Hiçbir şey yapmak gelmiyorsa aklına, bari birilerine gönder…
Birilerine de göndermek gelmiyorsa içinden, kendine gönder!..
Silinirse, en azından kendi posta kutunda bulursun…
Elektriğinin hiç ama hiç kesilmeyeceğini sanan bir saftirik var mı bu topraklar üstünde?..
Olmaz onunla işimiz;
Aklı başına gelinceye kadar!..
Ben mi?..
Ne olur ne olmaz, diyorum her gün…
Yani bir bakarsın; “pıt!” kopuverir telimiz. Kesiliverir cereyanımız, diye düşünüyor… Ve yazılmış neyim varsa, “güzel” olduğunu sandıklarımı, “HERBİRİNİZE” gönderiyorum…
Yarın, karşıma, inşallah misliyle çıksın diye…
2- Ticaretin kolayı
Dedeciğime ve hepinizin ölmüşlerine Allah rahmet eylesin.
Nerden mi aklıma geldi şimdi dedem?
Çünkü, derdi ki hep;
…..
“Bir sevabını başka kişilere de gönderebilirsin.
O zaman, sende kalan kısım azalmaz…
Aksine; kaç kişiye yollarsan, bir de “o kadar kişiye hediye etme sevabı” ilave edilir üzerlerine…
Allahü teâlâ; dünyada ve âhirette hiç bitmeyen, hiç azalmayan, sonsuz bir rahmet sahibidir…
Rahmet; acımak, esirgemek, şefkat etmek demektir…”
…..
Sizi bilmem, ama ben çok dua ediyorum.
Nasılsa, diyorum yoldaki, otobüsteki, sağımda, solumdaki insanlar duymuyor bunu, haberleri bile olmuyor!.. “Bilmemne”ler düşünüp sivri kayalar üstünde dolaşacağıma, çıkan her fırsatta aklıma gelen ne kadar isim varsa ve genellemeler de yaparak sevabını gönderiyorum. Umuyorum ki; bana faydası olmasa dahi bunca kişiye belki bir hayrı dokunur…
…..
Sanıyorum ki; ben doğduktan itibaren dedem de bana çok dualar etmiş olmalı ki; benim de her duamda, onun hep aklıma gelmesini buna bağlıyorum…
3- Ateşten damla!..
On seneyi geçmiştir, bir gün çok sevdiğim bir arkadaşım (A.R.K.) dedi ki;
“Şöyle şöyle yaptım ve onun sevabını senin ruhuna da gönderdim…”
…..
İnanın ilk defa duyuyordum bunu… Ben “CANLI”ydım henüz, ve benim “RUHUMA” sevap gönderilmişti!.. Tüylerim ürperir gibi olurken;
“Benim, ruhuma da mı?..” Dedim hayretler içinde.
…..
O, tertemiz ve sıcacık gülümsemesiyle, ve “niye şaşırıyorsun ki” anlamına da gelen bir ses tonuyla;
“Senin ruhun yok mu ki?..” Dedi.
İşte ben o zaman… Yaşı belki de benden küçük bu çocuğu niye böyle sevdiğimi anladım;
…İşyerimizin dar koridoruna açılan birkaç kişilik mescit odasının kapısını, aradığım birine bakmak için açtığım… Onu orda namaz kılarken gördüğüm… Ama ince pencereden giren öğleden sonra ışığının vurduğu yüzünde, gözpınarından yeni taşmış bir koca damlanın, sanki ağır çekimde, ve içimdeki karanlıklara ışıklar ve yıldızlar saçarak düştüğü, düştüğü, düştüğü; zemine doğru indiği, indiği, indiği; ve nihayet, kalbimle buluşup, bir kova dolusu kor gibi içimi yaktığı andan beri…
4- Sıcak mermiler!..
Hay Allah, nasıl da laf lafı açıyor, değil mi?..
Halbuki birkaç ayrı yazı yazacaktım bugün için. Ama, yine yerimiz doldu.
…..
Bilinmez, kim bilir belki bu konudan hoşlananlar da olur…
Kim bilir, belki de bu dürtüklemeyle birilerinin “tetiği” düşer…
…Ve “görünmez mermiler” uçar gider sımsıcak;
Yepyeni yüreklere!..
Stop
Muammer Erkul
09 Kasım 2001 Cuma