Kelebek öpücükleri
Benim güzel dostlarımdan biri internette dolaşırken; “tam bizlik” bir sayfayla karşılaşmış.
Kendine konmuş bu “öpücüğün” bana konmamasına ve sizlere dokunmamasına gönlü razı olmamış…
Telefonla da konuştuk, bu isimsiz internet sayfası hakkında; yazının nereden alındığını ve kimin tarafından yazıldığını da bilmiyoruz.
Ama biliyorduk ki, sizler bayılacaktınız bu minik hikâyeciğe… Öyleyse vakit geçirmeden size ulaştırmalıydık…
Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz, diye başlıyor hikâye. Ve şöyle devam ediyor:
Bir süre önce, bir arkadaşım, 3 yaşındaki kızını, bir rulo altın renkli kaplama kâğıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı.
Durumları iyi değildi ve kızının bu kağıtları bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti.
Buna rağmen küçük kız, ertesi sabah süslemiş olduğu kutuyu babasına getirerek;
“Bu, senin için babacığım” dedi.
Arkadaşım, gösterdiği tepki için suçluluk duydu ise de; kutunun boş olduğunu görünce, hakarete uğruyormuşçasına sinirlenmekten kendini alamayıp, kızına bağırdı:
“Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?..”
Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve şöyle dedi.
“Ama babacığım, kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemiştim. Hepsi senin için babacığım.”
Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve kendisini affetmesi için yalvardı.
Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının başucunda yıllarca sakladığını anlattı bana…
Ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu.
Gerçek anlamda bakmak gerekirse; her birimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.
Şimdi bunu tüm sevdiklerinize gönderin bakalım.
Hayata iyi bakın…
——————————————————
POSTA KUTUSU
Bakışların
Öyle derin ve öyle sıcak… Ama, siyah kuytularda saklarsın bakışlarını ve kara gözlerine toplarsın bütün yıldızları…
Bazen bir yıldız kayar gözlerinden yüreğime. Bazen karanlıkta saklambaç oynayan çocuk gibi saklarsın bakışlarını.
Kaçırma gözlerini;
Gözlerine hasretim…
Bırak “kâinattaki geceyi” gözlerinde seyredeyim…
Bakışların, karanlığa konmuş bir kuş gibi… Bakışların açılmış siyah gül. Bakışların; “sonsuzluğa” açılan feza.
Bakışların bazen bir umut.
Bazen bir ceza!
Tutunsam gözlerindeki yıldızlarına ve yüreğine dokunsam…
Yanar mı ellerim?..
Gözlerini göreliberi ateşin rengi siyah artık.
İçimi yakalıberi, güneşin rengi siyah artık…
Yüreğimde yer edeliberi sevdanın rengi siyah artık!
Kaçırma gözlerini;
Gözlerine hasretim…
Bırak, kainattaki geceyi,
Gözlerinde seyredeyim…
F.P.-İstanbul
—————————————————-
Stop’tan Haberler
Adam kaşığı daldırıyor hoşafa “hüüp” indiriyor ya gövdeye;
– Oooh, öldüüm!..
Ardından gene. Bi daha, bi daha;
– Oooh, öldüüm! Oooh öldüm!..
Dayanamıyor hoca merhum;
-Bırak yahu şu kaşığı, diyor.
Biraz da biz ölelim!
Sevmek Ölmekle Başlar’ın Murat Başaran’ına telefon ettim, cızırtılar arasında konuştuk bir şeyler.
– Neyse dedim. yarın görüşürüz.
– Yarın görüşemeyiz, dedi. Çin’e gidiyorum.
– Nereye gidiyorsun?
– Çin’e, Çin’e… Pekin’e.
Pekin’de “ördek avlarken” değişikliğimizin farkında olamayacak Murat.. Bir yandan da Sevmek Ölmekle Başlar’daki gibi hasret yazıları, uzak geceye mektuplar yazacak. Biz de onları okuyup okuyup çok “hüzünleneceğiz” çoook!..
“Hüüüüp”
– Oooh, öldüm!
Ne diyordu Nasreddin Hoca?
– Yahu, bırak şu kaşığı, birazcık da biz ölelim!..
Günün Takvimi
Büyük Fâtih’in fethin hemen ardından dünyanın o zamanki en büyük mabedi olan Ayasofya’ya gelip iki rekat şükür namazı kılmasının ardından, buranın üç gün içinde ibadete hazırlanması… Ve padişahın, fetih ordusuyla birlikte Ayasofya’da ilk cuma namazı’nı (1453) kılması.
Günün Yorumu
Aşılmaz surları aşıp, alınmaz şehri alan…Bir çağı devirip, zamanı titreten yüce hükümdar, bazılarının kara listesinde; Ayasofya’da bulunan ve ibadete mani olacak görüntüleri örttürdü diye…
Bunu söyleyen “kanı renksiz yaratıklar”, bir zamanlar Osmanlı’nın kapısına köpek olmayı ve ondan bir parça kemik kapmayı şeref bilen Avrupa topraklarındaki hayvanların, yaşadığımız günlerde bile, ellerinde bulunan topraklardaki tarihi eser ve camilerin toprak altındaki temellerine bile tahammül edemediğini görmüyorlar mı?..
Ulaşabildiği mekanlarda, kendi zamanının mutlak hakimi olan merhametli Sultan’ın, varsa hatası; acaba, muhteşem kuvvetlerine; “taş üstünde taş, omuz üstünde baş komayın” demeyişi miydi?..
Unutma!
Acaba yarına kadar yaşayacağımız garanti altında olmasaydı, bugün neler yapar nasıl davranırdık!..
Stop
Muammer Erkul
01 Haziran 1999 Salı
Kelebek öpücükleri… Çok beğendim!
GÜLCAN