Tabii ki biliyorum!..
Aşk; aniden ve şiddetle kaşınmaya başlayan kürek kemiklerinin üzerinde birer tane kanat çıktığını hissetmek gibi bir şeydir!
Nerden mi biliyorum?..
Bilmeem… Biliyoz işte biyerlerden!..
Şşş, ssstt!
Gürültü yok!
Ayyy!…
Ne çok çiçekler açmaya, kelebekler uçuşmaya başladı di miiii, sayfamızın üzerindee?
İnanamıyoruuum!..
İşte böyle diye diye, yılın üçyüzaltmışbeş günü, “pır pır” dolaştırıyorsunuz beni ortalıklarda… “Pır pır” yazılar yazdırtıyorsunuz bana… Ama, ya “pırrrr” diye uçuverdiğimizde… Tutup kulağımızdan hesaba çekecekler ya bizi;
“Gel bakalım efendiiii!…
Say bakalım kendin şimdi, boşa ettiğin lafları!..”
….
Bendeki korkunun büyüklüğünü düşünebiliyor musunuz?..
….
Yani, bana bakıp bakıp şükredin, sevinin halinize.
Sizler en azından, dünyaya da ahirete de yaramayacak olan boş (mâlâyanî) lafları sarfetmiyorsunuz benim kadar…
…..
İşte bu yüzden;
Hadi…
Büyüklük gösterip…
Bana ne olur bir hafta kadar daha sesinizi çıkarmayın da; içinde (inşaallah) Kadir Gecesi’nin de bulunduğu, Ramazan-ı şerîfin şu son günlerinde de (gerçekten, kalem oynatmak bile haddim olmayan konularda) bazı kitaplarda rastladığım birkaç değerli satırı bu köşeye aktarabileyim…
Olur, değil mi?..
Evliyânın büyüklerinden Râbi’a-i Adviyye “rahmetullahi aleyhâ”, adamın birinin, dua ederken;
“Ya Rabbi! Bana rahmet kapısını aç!..” dediğini işitince;
“Ey cahil!..
Allahü teala’nın rahmet kapısı şimdiye kadar kapalı mı idi de, şimdi açılmasını istiyorsun?…” dedi.
(Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalpler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için dua etmeliyiz!..)
İlahi!.. Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin. Bizi dünyada ve ahirette sıkıntıda bırakma!.. Muhtaçlara her şeyi gönderen, yalnız sensin! Dünyada ve ahirette hayırlı, faydalı olan şeyleri bize gönder! Dünyada ve ahirette bizi kimseye muhtaç bırakma! Amîn!..
(S. Ebediyye 212. sayfadan aldım.)
…..
Böyle bir duaya nasıl “Amiiin” denmez ki?…
…..
NOT 1:
Ayrıca sayfa 211’de de çok hoş bir hikâye var.
Özellikle, özellikle tavsiye ederim…
…..
Aslına bakarsanız, en iyisi siz, Saadet-i Ebediyye yani Tam İlmihal’in; Birinci kısım, 210’uncu sayfasındaki, toplam 4 sayfalık 63’üncü maddesini (belki ezbere biliyor olsanız bile) tekrardan okuyuverin…
…..
NOT 2:
İzniniz varsa, size bir başka soru:
“Yukardaki notun niçin yazıldığını düşündünüz mü?…”
….
Samimiyetle soruyorum, siz de samimiyetle cevap verin (kendinize), çünkü ne ben, ne de bir başkası duymayacak söylediklerinizi!…
…..
Aslına bakarsanız merak ediyorum, çünkü bunu ben çok yapmıştım, hâlâ da yaparım zaman zaman;
Yani, hiç düşünmezdim ve hâlâ da düşünmem bazen;
“Yahu bu adam buraya bir not yazmış…
İyi de bu notu buraya sırf kalabalık yapsın diye, köşesi dolsun diye yazmış olamaz!…
Acaba, benim için, mutlaka gerekli olan bir şeyden bahsediyor olabilir mi?…” diye!..
…..
E e, kaçıncı sayfaydı?..
İkiyüzon ile ikiyüzondört, değil mi?…
Tamam.
Bak sen şimdi, bak bak bak!..
Parası yokuş da, böyle bir ilmihale sahip olamıyormuş…
(SEN, GERÇEKTEN İSTEDİKTEN SONRA) bir bilgiyi almak için illâ ki para gerekmiyor güzeliiim!..
Kimse sana para ödetmeye de çalışmadı ki şimdi… Bu tavsiye bir ticarî faaliyet değil çünkü!
…..
Burada, “atalarımızın güzel bir uygulaması”nı hatırlamak istedim, ki o da şudur:
Baktığımızda görüyoruz ki;
CAMİ VEYA MESCİT BÜTÜN İBADETHANELER, BİR “KÜLTÜR MERKEZİ”DİR DE AYNI ZAMANDA…
Bütün camiler bir anlamda kütüphanedir…
Bütün camiler sohbethânedir, bütün camiler istirahathanedir, bütün camiler manevî şifahanedir…
Bütün camiler; görsel sanatlar ve el işçilikleri için de birer teşhirhanedir…
…..
Ayrıca camilerle birlikte inşa edilen külliyeleri düşünebiliyor musunuz?…
Bunların yapılmasındaki bütün gayenin; bu mâbedin mevcûdiyetini idâme ettirmekle sınırlı olduğunu… Daha doğrusu bu eserleri; “İÇLERİNDEKİ RUHLA BİRLİKTE, ZAMANIMIZA KADAR ÜFLEYEBİLMİŞ OLAN” şahsiyetlerin bu kadar kısır düşündüğünü sanmıyoruz, değil mi?..
…..
Bizler….
Evet, bizler;
“İNŞA” EDİLEN BİR İNSANIN,
YENİ ESERLER,
BÜYÜK ÜLKELER…
VE YENİ YENİ İNSANLAR İNŞA EDEBİLECEĞİNİ BİLEN KİŞİLERİN TORUNLARIYIZ…
Ve bizler, neyimiz varsa atalarımıza, ecdadımıza borçluyuz.
Stop
Muammer Erkul
21 Aralık 2000 Perşembe