İki çay lütfen!.. [11 Aralık 2003 Perşembe]

Bir baktım ki aynaya;
..yarım yok!..
Anladım; yâr’ım yok.

Mırıltılar duyulur karanlığın içinden, sonra sessiz gülüşmeler, ve sonra da sağdan soldan; “sssst” sesleri!..
Avucum öylesine… Sessizce… Ve açık durur yanımdaki koltuğun üstünde. Karanlığın ortasında, ben filme dalmaya çalışır; ama sensizliğe batarım!..
Olmadığın yer, ne karanlık…

Şimdi, ben; gümüş rengi çınar gövdelerinin altında ne yaparım?..
İster hiç biri düşmese yaprakların, ve ister hepsi birden dökülse neye yarar; foşurdata foşurdata yürümüyorsak onların içinde, bileklerimize kadar gömülmüş ayaklarımızla…
Veya arabanın bagajını ağzına kadar doldurup, yüzlerce sarı çınar yaprağını yapıştırtmıyorsak duvarına, salonun…

Şimdi, ben böyle yarım,, ve böyle yarım yamalak, ne fark eder hangi martının tepemde ne diye çığlık attığı; seninle bakışıp gülüşemedikten sonra?..
Ve ne fark eder hangi cami önünde hangi güvercinin başıma ne ettiği, niyetimiz bir olmadıktan sonra?..
Ne içsem, tadı kadar acı yutar, ve ne yesem lezzetince acı duyarım…
Nereye baksam; kum kaçar sanki gözlerime, sensiz!..

Bir baktım ki aynaya; yarım yok!..
Koştum caddelerde; hangi yüz, hangi yüz sana benziyor diye!.. Sanki sendin her yüzünü göremediğim, ve eğer göremezsem seni; sanki yok olacaktın âlemden ve de bunun mes’ulü ben olacaktım!..
Sanki işte şurasına basmıştın az evvel bu kaldırımın… Yok, yok şurasına… Belki de geçtiğini görmüştü senin, vitrindeki şu ayna. Belki de sen “arkadan yarım geliyor” demiştin!..

Yârim var, yarım yok. Yarım yok; nerde yâr?..
Özleyeceğim… Ve özledikçe, hiç bitmeyecek çığlıklarla hep çağıran bebeklere benzeyeceğim…

En son keşfettiğim bahçenin garsonu da beni deli sanıyor; çünkü görmüyor seni, karşımda otururken… Her seferinde, sipariş verince tekrar soruyor:
“İki tane mi?..”
Aptal!.. İçmediğin çaylarından, ve soğuyan kahvelerinden ona ne…
…..
Sen; tüten bir kahvenin ardında daha güzelsin…
Üstelik ben senin çay bardağının incecik terine yansımanı seviyorum…
Varsın kimse görmesin;
Ben, seni görüyorum!..

Stop
Muammer Erkul
11 Aralık 2003 Perşembe

1 Yorum

  1. Çoğu kimse bir bardak soğutur beş bardak soğutur karşısında… Bir ömür kimler soğutabilir? Gelmeyen ve belki hiç gelmeyecek olan yârin gelmesini şüphesiz/kesintisiz ümit edebilmek kaç yüreğin harcı?.. Hakiki ve hakikate götürücü sevda bu… Ama her yiğidin harbi değil, kabul etmek gerek…
    Ön sayfa resimlerinin ardı sıra yürürken yolum buraya çıktı. Duygularımı bırakmadan çıkmak istemedim sayfadan. Yazan gonul dert görmesin…
    Hicran Seçkin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir