K.K. Savaşı [17 Şubat 2006 Cuma]

Eminönü’nde başına kuşlar “kaka” yapınca, hemen koşar ve Nimet Abla gişesinin önünde kuyruğa geçerdi insanlar. Eskiden yani…
Güvercinleri “talih kuşu” görmüyor artık çoğu kimse.
Görmüyor ki, geçenlerde aynı “şey” birinin daha başına isabet edince; parmağı fişe sokulmuş gibi titremiş önce… Sonra kaskatı kesilmiş… Sonra öyle bir çığlık atmış ki; daha “taharetlenmeye” fırsat bulamamış olan kumrucuk bile gözlerini korkuyla açıp “talih kuşu mağduru” olan o kimseye bakmış…
Baktığı an da irkilmiş; çünkü bir çanta, kanadını sıyırarak geçmiş… Sonra bir ayakkabı tekinden kafasını zor kurtarmış!..
Hayvancağız ne yapsın; kendi gençliğini düşünmüş…
O zamanlar, başına böyle bir durum gelen insanların ne kadar çok sevindiğini… Hatta fotoğraflarını çektiklerini… Misafir oyuncu olarak Türk filmlerinde kendilerine roller bile verdiklerini filan hatırlayıp, derin bir “aah” çekmiş… Sonra da korkudan, Yenicami’nin Mısır Çarşısı tarafındaki köşede kalan minaresinin üst şerefesine kadar uçup, orda tünemiş…

Aşağıdaki zavallı ise, ne olduğunu anlamaya çalışan kalabalığın ortasında çırpınıyormuş…
“Kravatını çözelim”, diyormuş insanlardan biri…
“Kolonya dökelim” diye ekliyormuş bir başkası… Diğeriyse;
“Önce yakalayalım da nesi olduğunu öğrenelim” diyormuş…
“Bırakın beni” naralarına aldırmayıp yakalamışlar… Birer kişi kollarına girmiş. Biri başını, biri de arkadan boynunu ve omuzlarını tutmuş. Biri belinden kavramış ve iki kişi de birer bacağını yakalamaya çalışıyormuş savurduğu tekmelerden darbe almamaya çalışarak…
Yaşlı bir amca, tecrübeli tecrübeli yanaklarını kavrayıp azı dişlerinin üzerine bastırmış. Bu arada gözlerini gözlerine dikmiş ve bakışları kendi gözlerine sabitlenince “derdinin ne olduğunu” sormuş…
“Hamam, demiş zavallı… Hamam… Hamam bulun bana, ölüyorum… Hamam nerde? Hamama götürün beni, mahvolmak istemiyorum. Çabuk olun ne olur, hamaaam!..”

Yaşlı adam sakalını kaşıyarak;
“Yaaa! Günah, işte bu hallere sokar insanı, demiş. Çok pişman gördüm ama bunun kadar yanıp tutuşanı, bunun kadar pişman olanı ilk defa görüyorum… Olsun, iyidir… Pişman olmak tövbedir… Biriniz hamama götürsün şunu da gusletsin adam!..”
Kuşları beslemek isteyenlere buğday satan, gözleri görmeyen yemci kadın ise uzaktan uzağa sesleniyormuş:
“Tepiniyor mu? Hamam mı, diyor? Bittir biit! Sirkeler çatlayıp yavşaklar çıkmıştır da, hep birden hücum etmişlerdir. Böyle olur, böyle olur. Yıkansın rahatlar, ama kendine yeni giyecekler alsın. Eskilerini de bana getirin, bitler bana zarar vermez!”

Sonra ne olmuş?..
Herkes alışmış haliyle kuşa da kuş gribine de, kuş kakasına da tavuk dönerine de… Bütün curcuna unutulmuş. Yenicami’nin güvercinleri, Boğaz’ın martıları, kafeslerde titreyen papağanlar ve muhabbet kuşları (bir de Sarıkanarya) kıl payı kurtulmuş itlaf ekiplerinden…
Olan, haftada iki yumurta kapasiteli “Çilli” tavuk ile, sabah ezanı vakti uzuun uzun öten “Gülibik” horoza olmuş!..

Çok mu güldünüz bu yazıya?..
Kendi halinize gülün!
Niye hiçbir gazeteyi arayıp da; “Düne kadar kıyameti kopardınız da, şimdi niye sonucu açıklamıyorsunuz? Ülke olarak yeni bir Kurtuluş Savaşı… Bir K. K. S. (Kanatlılardan Kurtuluş Savaşı) yaşadık. Bu arada sizler her cepheden kan revan içinde canlı yayınlar yaptınız. E iyi de ne kazandık ne kaybettik” demiyorsunuz?..
Dolduruşa bu kadar kolay gelen insanlara aslında ben de söylemeyecektim neler olduğunu, ama konu bulamadım işte! Bir gazetenin kırk altıncı sayfasının diplerine doğru iki satır da haber okumuştum konuyla ilgili, bari bunu yazayım, dedim…
“Kuş gribinden mi kış gribinden mi, cesur olmaktan mı cahil olmaktan mı olduğu net olarak insanlara açıklanmayan o iki üç çocuk ölümünden sonra başka ölen olmamış. Kuş gribi ihtimaliyle gözetim altında tutulan 15-20 kişinin de tamamına; hadi bakalım artık taburcusunuz, evli evine köylü köyüne” demişler…
Durum işte böyleymiş.
Böyle basit şeyleri yazmaya ise basın tenezzül etmezmiş!

Stop
Muammer Erkul
17 Şubat 2006 Cuma 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir