– I –
Hadi, al sazı eline; anlat beni, öv beni…
Ohh, bayılıyorum!..
Ustaysan;
Övgü yağmurun sağanak olmasın; kaçar insanlar…
Ahmakıslatan olsun!
İnce ince, toz gibi girsin ki suyun ahmakların içine, anlamasınlar; iliklerinin kemiklerinin ıslandığını, hasta olmadan sezemesinler hasta olacaklarını…
İkinci adımı, beni iyice gevşettiğin zaman at…
Öyle ki; sen “aferin” bekleyen cümleleri soktukça iki solukta bir, ben de sana kafa sallayabileyim…
Ama kontrolü elinde tut. Eğer huzursuz olup kıpırdanmaya başlarsam, hemen “narkozu” daya burnuma; “ne kadar eşsiz bir dinleyici olduğumdan” dem vurmaya başlayarak!..
Örnek olarak;
“-Ben şimdi anlatacaklarımı sizden öğrendim, biliyor musunuz?.. Ve siz her ne söylediyseniz çıktı bugüne kadar… Anladım; hep ben yaptım hatayı, siz haklıydınız!..”
…de, ve devam et kaldığın yerden, bildiğini anlatmaya…
…..
Yani…
Öğrencisi olduğunu söylediğin sınıfa gir…
Hocanı sustur, sen konuş!..
-II-
Yıllar sonra köy okuluna geri dönen (uğrayan) eski öğrenci, oradaki ilkokul öğretmeninin ne kadar cahil olduğunu mu anlatmalı diğerlerine… Yoksa bir zamanlar burada bıraktığı insanın, onun yol hayatının başı olduğu için çok değerli olduğunu mu söylemeli?..
-III-
Köprüler; yolun sonu değildir…
Ama yolunun sonu olabilir, geçerken eteklerini toplamayanın!..
Stop
Muammer Erkul
14 Ağustos 2005 Pazar