Bir insanın bildiği kelime ne kadar azsa kendisini ifade etmesi de, o kadar zor olur. Ne kadar kelime biliyorsa, o kadar rahat konuşur ve konuşulanları da, yazılanları da, ortaya konulanları da o nispette rahat anlar.
Bunu çok iyi bilen batı dünyası ilk eğitim seferberliğinden geçirmiş olduğu çocuklarına çok zengin bir dil eğitimi veriyor.
Meselâ ABD’de (bunlar resmî rakamlardır) ilk eğitim seferberliğinden geçen çocukların kitaplarındaki kelime sayısı 71.000 (yetmişbir bin)’dir.
İngiltere’de ve Almanya’da 70.000 (yetmiş bin) civarında kelimeyle okuyor çocuklar.
Türkiye’de ise ilk eğitimden geçirdiğimiz çocuklarımızın kitaplarındaki kelime sayısı…
Sadece 7 bindir.
Bu 7 bin kelimenin de çocuklarımız ancak yüzde 5’iyle konuşuyorlar, düşünüyorlar.
…..
Şimdi 300 kelimeyle düşünen ve konuşan çocuklarımızın bir edebiyat meydana getirmeleri veya asgarî şartlar altında, edebiyatımızı kavramaları, anlamaları, onu zevkle okumaları mümkün mü?
Mümkün değil.
Çocuklarımız, gençlerimiz, çok basit kelimelerle konuşuyorlar. Niçin?.. Çünkü kelime dünyaları çok zayıf… Kelime dünyaları çok zayıf olan bu çocuklarımızı edebiyatımızla tanıştıramıyor, arkadaş edemiyoruz. Halbuki batılıların bu konuda çok doğru tespitleri var. Diyorlar ki:
“Millet, edebiyatı olan topluluktur.”
Yukarıdaki satırların tamamını (Sırrı Er imzalı) “Konuşmak Sanattır” isimli kitaptan aktardım. (Nesil Yayınları 0212. 551 3225 www.nesil.com.tr)
Bu kitap, beni (ve hepimizi) öylesine ilgilendiren bir konudan bahsediyor ki; sayfa sayfa tefrika edilse yeridir…
“Millet; edebiyatı olan topluluktur” diyormuş batı dünyası… Neden acaba?..
Edebiyat; edebî bir bütünlük mânâsına gelmekte…
Edebî; yani edeb ile ilgili… Korunmuş, kollanmış olan; gizliliği, sırrı, ahengi olan; hizaya sokulmuş, terbiye edilmiş olan…
Edebîyat, güzelliklerin derlenmesi demek; anlamlara kelimeler giydirilerek!..
…..
Şimdilerde, karşımızda bir surdışı çıplağı: “Yazın…”
“Tüh” senin suratına!..
On “Agop”la örtseler kapanmıyor pisliğin!..
Edebiyat ile (yazmaktan utanıyorum) “yazın” arasındaki fark; bir saray hanımefendisi ile, ekranda birbirini (önce fuhuşla suçlayıp) sonra sille tokat döven iki çıplak arasındaki farktan bile büyük… Çünkü bu insanlar edebiyata tesir edemeseler de, edebiyat insanları bu hale (veya bu halden diğer hale) taşıyabiliyor… Ki örnekler ortada!
(Aşık Yûnus’u anlamayan mı var yüzyıllardan beri?.. Sivas’lı Veysel’i niye dünya dinlemekte?.. Peki niye Attila İlhan 77 senedir ısrarla ve inatla korumaya çalışıyor dilini?..)
Konuşmak sanattır, demiş Sırrı Er… Evet konuşmak sanattır, gerçekten… Yazmak da sanattır… Bazen de “susmak” sanattır!..
Susuyorum ben de, susamış olarak; edebiyata!..
Ve susuyorum; edebiyatımız gibi!..
Stop
Muammer Erkul
08 Mayıs 2002 Çarşamba