Bu üçünü bilen var mı?
Ramazan-ı şerifi karşılamakta olduğumuz günlerdi… Osmanlı Devlet Arşivleri binasının önünde bir arkadaşla karşılaşmıştım. Kendisi tarihçiydi ve bir arşiv uzmanıydı.
Ayaküstü hal hatır sorduktan sonra koluma girdi: “Gel öğle namazımızı şurada birlikte kılalım” dedi.
Nasibimiz çekmiş işte… Gittiğimiz yerde namaz sonrası bir beyefendinin ikinci kattaki odasına çıktık. İçeride bir iki kişi daha vardı. Beyefendi masada heyecan ve hararetle anlatıyordu. Böylesine bir konuşmaya hiç şahit olmamıştım:
Türkî Cumhuriyetlerin kurulduğu 1991’den beri Türk Dünyasıyla ilgili çalışmalarıyla tanınmış bir vakıf yöneticisiymiş… Diyordu ki ülkemizi kastederek:
“Bakın şunu artık net olarak söyleyebiliriz ki bu ülkede kâhtı rical yok… Yani artık adam kıtlığı yok… Her alanda kendi mühendisimiz var, kendi doktorumuz var, kendi pilotumuz var, akademisyenimiz var. Teknolojide, sağlıkta, ekonomide artık dünya ile yarışmadayız… Bu ülke için müthiş bir başarı…
Ama bu ülkede maalesef ve maalesef ne acıdır ki seksen seneden beri kahir ekseriyet olarak şu üç konuyu hemen hiç kimse bilmiyor:
-Dilini…
-Dinini…
-Tarihini…
Mühendis de, doktor da, tarihçi de, profesör de, siyasetçi de… Kendi dilini, kendi dinini, kendi tarihini tam ve doğru bilmiyor… Okullarda öğrenememiş… Daha acısı bugün için istek duymuyor… Çünkü önemine vâkıf değil… Yani ne kadar önemli olduğundan habersiz…”
Ben bir tarihçi olarak ağzım açık dinlerken o beyefendi heyecanla anlatmaya devam ediyordu:
“Bizim ülkemizde bu üç unsur tam ve doğru bilinmediği sürece hiçbir şeyin anlamı olamaz.
Şöyle başınızı kaldırıp göklere yükselen minarelere nispet camilere bakın bomboş… Kütüphanelere giden günde on kişiyi geçmez… Sokaklar, stadyumlar, eğlence mekânları, tatil yerleri hıncahınç dolu… Gençlik el bilgisayarlarının içinde kaybolmuş…
O gençler bizim gençlerimiz… Kendi çocuklarımız… Ve çok değil bu yavruların iki kuşak ötesi, ninesi ve dedesi gençliğinde Kur’an-ı kerimi gizli okur, dinini gizli öğrenirdi. Ama inancından asla taviz vermezdi.
Bugün onların torunları her alanda çok başarılı ama işte bu üç sahada yoklar… Yoğuz… Din adına… Dil adına… Tarih adına söyleyebileceğimiz pek bir şey yok… Öyle olduğu için de ne gelişmeleri ne olayları ne geleceği tahmin edebiliyoruz…
Eğer bu yüce millet bu üç unsurda bilgi sahibi olamazsa ne kadar çaba harcarsa harcasın ülke olarak kâhtı rical devam edecektir…”
Dışarı çıktığımızda bu tespitler karşısında tarihçi arkadaş bile hayretler içinde kalmıştı… İşte “asıl sıkıntı bu” demişti…
Şerafettin Karcı-İstanbul
2013-07-20