Küçücük şeyler
GÜLÜŞ VE GÖZYAŞI
Bugünün insanları ne kadar zavallı, ne kadar yalnız, ne kadar değerlerinden kopartılmış ve ne kadar zayıflatılmış…
Bir tatlı söze muhtaç hepsi ve bir tebessümle peşine ordular takabilirsin!..
…..
Ya Rabbi; sırtlanların dudağına gülüş ve timsahların gözlerine yaş koyma!..
ŞÜPHE
Biri, eğer seni aramaktan korkuyorsa, (kendinle ilgili) birşeylerden süphe etmenin zamanı gelmiştir!..
…..
GÜNAYDIN
Sana günaydın deyip diyemeyeceğimi öğrenebilmek için bu mesajı yazıp sana “günaydın” demem gerekiyordu!..
Öyle değil mi?
…..
CAN SİMİTİ(!)
En tükendiğimi hissettiğim anlarda;
Hani insanların ihtiyaten sakladığı birşey olur ya… Başı sıkıştığında kullanabilmeleri için…
Benim de var; sıcacık gülümseyen bir resim!
…..
İyi ki varsın!..
KİM OLMAK
Kim olmak istiyorsun?…
İşte bu çok önemli, yani kim olmak istediğin…
Kim olmak, yani kim gibi olmak istediğini… Ve o kendisi gibi olmak istediğin kişinin “sana örnek olabilecek” özelliklerini düşün…
… ve, YAZ!..
…..
Çünkü, yazdığın (gözünün önünde yazılı duran) adreslere daha kolay varacaksın!..
RAĞBET
Her istediğine ulaşabilmeye alışmış bir insandaki nefsin azgınlığını düşünebiliyor musun?..
…..
Ben…
Benn…
Bennn…
…..
“Ben, en gözde mankenim…”
Sen, en gözde mankensin de, neyin fazla bir dilberden?
…..
En gözde manken ile Romen mahallesinin güzeli arasındaki fark; bunlardan birine, “dünya denen şey”in üzerinde yaşayanların “rağbet”inden başka ne ki?..
YIKANDIKÇA…
“Yağmura rağmen bu şehir güzel.”
Yağmura “rağmen” o şehir güzel, ha?..
…..
Evet, o şehir “yıkandıkça” güzelleşecek!..
…..
GÜNAYDIN
Günaydın;
Yarınlarına(!)..
ANLATMAK, ANLATMAK…
Allah aşkına; biz (ben) ilk anlatılışta duyduk mu, ilk duyuşta dinledik mi, ilk dinleşiyte işittik mi, ilk işitişte anladık mı, ilk anlayışta uyguladık mı…
…ki herkesin ilk anlattığımızda duymasını, ilk duyuşta dinlemesini, ilk dinleşiyte işitmesini, ilk işitişte anlamasını ve ilk anlayışta uygulamasını bekliyoruz?..
…..
Eğer öyle olsa…
Eğer öyle olsaydı; biz (ben)den gayrı herkese nasip olan zeka ve aklın, bizim sahip olduğumuzdan binlerce kere daha fazla olduğunu peşinen kabul ediyor olmaz mıydık?..
…..
Yani “ben”im işim, ömrümün sonuna kadar…
“Biz”im işimiz ise kıyamete (dünyanın, bu dünyanın, yeryüzünün sonuna) kadar anlatmak, anlatmak, anlatmak…
HİSSETTİKLERİN
Benim yazdıkarım, okudukların değil; hissettiklerindir aslında!..
A n l a t a b i l i y o r m u y u m ? . .
…..
Bazen bana “aptal”ı oynaman canımı sıkıyor olsa da;
Gene bunları sana; “YETERİNCE AKILLI OLDUĞUN İÇİN” yazdım…
———————————————————
Biletçi çocuk
Bugün otobüs durağında bir çocuk gördüm / Beş altı yaşlarında ayaz havada kısa kollu giyinmişti / Besbelli üşüyordu da çocukcağız / Elinde tuttuğu otuz kırk bileti satmaya çalışıyordu / Hâlâ sesi kulaklarımda ‘Bileeet, bileet’ / İçim cız etti onu görünce / Ortak bir şeyler vardı sanki aramızda / Mutlu olsun diye / ‘Bana beş bilet verir misin?’ dedim / Çocuk ışıl ışıl gözlerle öyle bir baktı ki bana / Gözlerinin içi gülüyordu / Üzerimdeki hırkayı çıkarıp verdim ona / Para üzerini de almadım yiyecek bir şeyler alırsın diye / Çocuğun suratında bir tebessüm oluştu / Kimbilir şu an kendini / Dünyanın en şanslı insanı sanıyordur belki de / Birini mutlu etmek bu kadar kolay işte / Beş bilet, bir hırka ve biraz da para / Dedim ya çocukla ortak yönlerimiz vardı diye / O da üşüyordu benim gibi / O soğuktan, ben yalnızlıktan / O da açtı benim gibi / O bir lokma aşa, ben sevgiye aç / O da bağırıyordu benim gibi / Ama söylediklerimiz farklıydı / O; ‘Bileeeet, bileet’ diye bağırıyordu / Ben ise; ‘Seni seviyoruuuuuum’ diye! / Bir fark daha vardı bağırışlarımızda / O herkese duyurmaya çalışıyordu sesini / Ben ise sadece bir tek kişiye…
Kanber Taşlı
Stop
Muammer Erkul
22 Kasım 2000 Çarşamba