Şu an, Çamlıca Tepesindesin…
Belki şimdiye kadar ayağının değdiği, ve üzerinde durabildiğin en yüksek noktadasın…
Belki beni ne çok sevdiğini düşünüyorsun şimdi, belki de seni nasıl sevdiğimi…
Rüzgâr; çözülmüş eşarplar gibi çekip aldıkça düşüncelerini başından, ve uçurdukça Marmara’nın üstüne doğru… Sen, Karadeniz’den esen karayelden siyah bir şal daha tutup sarmaya çalışıyorsun başına!..
Yazık ediyorsun;
Önünde durmakla rüzgârı durduramazsın!..
Şimdi, sen; Çamlıca Tepesindesin…
Çamlıca’da, Ağrı Dağı’nın resmine bakıyorsun…
İçin ağrıyor; kendi yorumlarından!..
Nerdesin, biliyorum… Nerdeyim, biliyorsun…
Nerdesin, bilmesem de; ve sen, nerde olduğumu bilmesen de, hep… Umarım, ve dilerim hep akarken bulacaksın beni, bir çeşme gibi; sana doğru!..
…sana doğru…
Seversen, severken bulacaksın beni karşında; küsersen, tebessüm ederken bulacaksın; gidersen, beklerken bulacaksın beni ardında, ve her halde sana ait olan kararı yine sen vermiş olacaksın!..
Görmek için, ve görünceye kadar bak!..
Bunun; sorumluluktan kaçmak olmadığını anlayıncaya kadar bak!..
Çünkü, sorumluluktan kaçmak ile vebalden kaçmak arasında, büyük bir fark var, büyük!.. Çamlıca ile Ağrı arasındaki gibi büyük!..
…..
Ve üstelik, Çamlıca dolmuşundan bakınca Ağrı’yı tepe görmek; ağrı yapar insanda!..
Gönlüm, gözünü açtıkça;
Düğümleri en köründen atmakta!..
…..
Gökyüzümde uçurtmalar…
Bir gönle kördüğümlü uçurtmanın gönlünde salınan uçurtmalar… Onlardan her birinin gönlünde yine gökler, ve renk renk uçurtmalar… Uçurtmalaaar; her yönde, sayısız uçurtmalar; her birinin gönlünde körün körü düğümler… Her düğümün ucunda; gönlünde gökler, ve göklerinde uçurtmalar taşıyan uçurtmalar!..
Gönül kanamaz!..
Fakat, sızlar;
Kuyruğu jiletli bir uçurtma, nihayet koparırsa kendi ipini!..
Stop
Muammer Erkul
02 Haziran 2005 Perşembe