İlk yazı
Her iyi şey gibi 2000 yılına da “Besmele” ile başlamış olalım;
Yani Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle…
Yani sonsuz merhameti olan, acıyan, esirgeyen, bağışlayan, koruyan, kollayan, gözeten…
Bize bildiğimiz ve bilmemizi istediği herşeyi ve bilmeyi veren…
Bize öğrenebilmeyi veren…
Bize hayatı, sağlığı ve hayatın arkasını veren…
Ve o bildirmedikçe yaratılmış hiç kimsenin aklına sığamayan kâinatı, şefkatiyle ve merhametiyle sarmış-kuşatmış olan Allah-ü azîmüşşân’ın adıyla…
Besmeleyle başlamış olalım, her iyi şey gibi 2000 yılına.
Başlayalım ve yürüyelim izinden;
Sevmek ve sevilmek kendisine en çok yakışanın…
O en çok “SEVİLEN”in…
O en çok “SEVEN”in…
Ve O’na salâvâtla başlayalım.
O!.. Sallâllâhü aleyhi vesellem…
Kendisi bir yaratılmış olan, ama yaratılmış olan herşeyin uğruna yaratılmış olduğu sevgili…
BÖYLESİNE SEVİLEN.
Zamana, mekâna ve mantığa aykırı…
Ama İmana; bir şerbetin tadı gibi yakışan… Yaratılmış bütün idraklerin dışında vukû bulan “Mîrâc”da…
O an… İşte o an…
Yani herşeyi, herşeyi, herşeyi ve herşeyi kendisine olan sevgisiyle yaratmış olan; ve o an… İşte o an Sevgili Peygamberimizin istediği, dilediği herşeyi ama herşeyi yaratacak olan Allahü teâlânın, her sorduğunda… Bir değil, iki değil, beş değil, on değil, yirmi, kırk, elli değil kereler her sorduğunda, hep ama hep aynı sözü diyecek kadar…
“Ümmetim” diye yalvaracak kadar…
BÖYLESİNE SEVEN
Besmeleyle, salâvâtla başlayalım dedik ikibin yılına…
Ve izinden gidilebilecek olanların peşine takılalım, dedik.
Kendi hafızamızı ve millî hafızamızı silmeden, “önümüze ve yarınlara” bakalım dedik…
Tebessüm edebilelim, sevebilelim, hoşgörebilelim, dedik…
Artık akıllı insanlar gibi düştüğümüz yerden kalkmayı, insan artıkları gibi yerde kalmamayı öğrenelim dedik…
Aslında elbette ilk yazı-son yazı yok…
Bugünün elbette dünden farkı yok…
Veya geçen yıl ile bu yılın arasında sadece “bir gün” fark var.
Hep diyoruz ve hep diyeceğiz:
HERŞEY BUGÜN BAŞLIYOR;
ŞİMDİ!
——————————————————–
Seni seviyorum
Denemesi bedava. Buyrun, alın telefonu. Ve aklınıza ilk gelen, sevdiğiniz birini arayın. Deyin ki:
-Heey, falanca… Daha önce galiba hiç söylememiştim.
Ama fırsat bu fırsat. Şimdi söylemezsem ne zaman söyleyeceğim ki?
Ben seni çok seviyorum!..
Önce size bir suskunluk ikram edilecek! Acele etmeyin, bekleyin. Karşınızdakini “tıkayan” endişenin, merakın ve şaşkınlığın dağılması epey zaman alacak. Buna hazır olun…
Bir ard niyetiniz olmadığını anlayabilirse, sevdiğinizin içi “kıpır kıpır” olacak ve siz onun gözünde; kendisinin sizin gözünüzde olmasını istediği şekle bürüneceksiniz.
Artık size; onun yüreğinde ölüm yok!..
Ama, bunu yapamazsınız değil mi?.. Çünkü ne büyük bir “ayıp”tır ve ne büyük bir “hafiflik”tir.
Öyle mi?..
Sevilmek hoşumuza gider her zaman.
Ama sevmekten ödümüz çıkar. Hele hele sevdiğimizi söylemekten…
Ölmek daha kolaydır bu “rengimizi değiştiren” itiraftan…
Gururumuzu paspas ettiğimizi düşünürüz, “erkekliğe” sığdıramayız… Kadın da olsak, erkek de olsak dilimiz varmaz o cümleyi söylemeye.
“Seni seviyorum”daki iki kelimeyi, birer “harakiri” kılıcı gibi kendimize saplamaya gücümüz yetmez!..
Ana-babamız bizden bu lafı duymadan vefat ederler. Karımız-kocamız sevildiklerini öğrenemeden yıllar geçer. Çocuklarımız ise bu “ayıp” lafın “söylenebilir” olduğundan habersiz büyürler ve birer “biz” olurlar!
Hadi bana örnekler gösterin.
Deyin ki; falan insan sevildiğini duymak istemiyor!..
Israrla tavsiye ediyorum.
Bugün benim için fazladan bir kişiye veya en azından bir defa fazla “sevdiğinizi” söyleyin.
Bu; günah değil, ayıp değil… İçimizde katılaşmış bir yanılgı sadece… Hafiflik hiç değil.
Lütfen düşünür müsünüz; her gün bu ülkede (fazladan) altmış milyon kere:
“SENİ SEVİYORUM” sözü çıksaydı insanların ağzından.
Lütfen düşünür müsünüz, neler değişirdi!..
——————————————————–
Bugün bu sabahla…
Bugün, bu sabahla başlıyor
Evet bugün bu sabahla başlıyor.
Bu hafta bu günle…
Bu ay bu haftayla…
Bu yıl bu ayla…
Bu yüzyıl bu yılla…
Bu binyıl…
Bu binyıl
?..
Matematik çok kolay:
Bu binyıl, bu sabahla başlıyor.
Stop
Muammer Erkul
01 Ocak 2000 Cumartesi