Lütfen hatırlayın
Bayram geliyor. Bayram demek; sevenlerin biribirleriyle kucaklaşması da demek.
Ama bu, aynı zamanda; sevenlerin karayollarını doldurması, kısıtlı zamanlarda uzun mesafeler katetmesi de demek.
Yollarda bunca yoğunluk yaşanır ve kilometreler aşılırken de hiç unutmamamız gereken bazı noktalar var. Bazı istatistik bilgileri…
Ne mi onlar? İşte şunlar:
* Ülkemiz karayollarında her 30 dakikada 50 trafik kazası meydana geliyor.
* Her 50 kazada 1 vatandaşımız hayatını kaybediyor, 10 vatandaşımız yaralanıyor.
* Kazalardaki ölüm oranımız Avrupa’dan 10, Amerika’dan 16 misli daha fazla.
* Trafik kazalarındaki ölümlerin; % 10’u ilk on (10) dakikada, % 50’si ilk otuz (30) dakikada gerçekleşiyor.
* Her 1000 sürücümüzden yalnızca 5’i trafik işaretlerini doğru biliyor.
* 7 milyon ehliyetli sürücümüzden 5 milyonuna kuralları çiğnedikleri için para cezası kesilmiş bulunuyor.
* Her 1000 ilkokul öğrencisinden yalnızca 17 tanesi yaya geçitlerini doğru kullanmayı biliyor.
* Alman teknik denetim kurumu ile karayollarının ortaklaşa yaptığı araç muayenelerinde 12.608 araçtan; % 80’i ağır kusurlu, % 16’sı hafif kusurlu ve sadece % 4’ü kusursuz çıkıyor.
* Türkiye’de araç kusurlarından meydana gelen trafik kazalarının; % 33’ü fren patlamasından, % 31’i lastik patlamasından kaynaklanıyor.
* Ülkemizde her 3-4 otobüsten bir tanesi kaza yapmış bulunuyor.
* 50 km.’lik hızla meydana gelen çarpışmada 25 kg.’lık bir çocuğun ağırlığı 1 tona çıkıyor…
* 80 km. hız ile yaşanacak bir çarpışmada emniyet kemeri kullanmayanlar, bir binanın onuncu katından düşme şoku ile aynı ölçüde bir şok yaşıyor.
* Gelişmiş ülkelerde yıllardır eğitimi verilen “Trafik Mühendisliği Bölümü” ülkemiz üniversitelerinin hiç birinde bulunmuyor.
* Ülkemizde yolcu taşımacılığının % 94’ü, yük taşımacılığının % 80’i karayollarında yapılıyor.
* Seçimler nedeniyle emniyet kemeri takma zorunluluğunu erteleyen ilk politika da maalesef sadece bizim ülkemizde üretilmiş bulunuyor.
(kaynak: www.demirbukey.com )
Unutmamamız derken; bunları yazıp gözümüzün önünde tutmaktan bahsetmiyorum elbette…
Bir kere görmemiz, anlamamız ve bu rakamları gördükten sonra da “kendimize çeki düzen vermemiz, tedbirimizi almamız” gereken noktalar.
Eminim ki o zaman bizim ve sevdiklerimizin hayatı daha güvenli ve daha güzel olacak.
Ve eminim ki bunu hepimiz anladığında bayramlarımız daha bir bayram tadında geçecek.
——————————————————-
Sen İstanbul olsaydın
Sen İstanbul olsaydın
Sen İstanbul olsaydın;
Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı gibi çığlık çığlığa atardım kendimi denizlere!
Sen İstanbul olsaydın…
Sen İstanbul olsaydın, aşka doğru…
Bürünüp sevda rengine, dursaydın gurubun önünde akşam vakitlerinde.
Ve ben… Bense bir güneş gibi yakmaya gelirken seni; saplansaydım kirpiklerine, tam kalbimden…
Düşseydim ufkuna, kan-revan içinde!..
Sen İstanbul olsaydın, ve sorsaydın halimi kanatsız güvercinlere!
Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindânım olsaydın!..
Sen İstanbul olsaydın;
Saçların, Ekim’in yirmialtısındaki çınar yaprakları tonunda… Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?
Ve sen İstanbul olsaydın;
Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.
Değil mi?..
Sen İstanbul olsaydın;
Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan!..
Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi; önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden…
O ilk… Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını, değil mi;
Sen İstanbul olsaydın?..
Sen İstanbul olsaydın;
Bir beyaz güvercinin, şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden…
Sen, İstanbul olsaydın…
Ama sorsaydın halimi de, kanatsız güvercinlerden!
Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindânım olsaydın!..
——————————————————-
Mektup
Çook yorgunum, daha doğrusu ruhum yorgun, bunca düşünce beni yıpratıyor sanki…
…..
EYYO, EYYO!.. Bak, hemen nasıl düzeldim.. Şu an gülüyorum :)) :))
Aklıma ne geldi, bil… Bir yazında; “İçimizdeki düşünceleri etkimiz altına alabiliriz” demiştin ya… Yani “kendini, anlattığın gibi hissedersin zamanla” demiştin. İşte o geldi.
Ve kendimi kötü anlatmamaya karar verdim… (En azından kararımı bozana kadar)
…..
Çok mutluyum; çünkü senin gibi bir yazara, beni seven bir aileye ve en azından sağlığıma sahibim…
Şimdilik iyi bak kendine. Sevgiyle kal, sevgimizle kal…
Sevgilerlerlerlerlerler…
Aslı
Unutulmak
Orta okulda tanışmıştık. Samimileştik, arkadaş olduk.
Daha sonra güzel bir dostluğumuz oldu. Hiç birbirimizden ayrılmaz, günlerimizi heryerde beraber geçirir olduk.
Neticede okullar bitti ve ayrılmak zorunda kaldık.
Aradan yıllar geçmişti. Duydum ki uzakta, çok uzaklarda iyi bir iş sahibi olmuş. Ona olan hasret ve özlemimden olacak hemen kalktım ve ziyaretine gittim.
Fakat oraya vardığımda, (sahip olduğu dünya hırsından olsa gerek) beni tanımamış, içeri bile aldırmamıştı. Onun için sevginin değeri bu kadar düşmüştü anlaşılan…
Yaralı bir ceylan gibi sırtımı dönüp, yakamı kaldırdım ve şapkamı indirdim!..
Bir sel gibi boşanan gözyaşlarım, sanki ardımdan bir yazı yazıyordu: UNUTULMAK…
Veyis Petek
“Bir yengece, doğru yürümesini asla öğretemezsiniz.”
Aristophanes
“Gerçek dostlukta, yaratılışları bayağı olanların alamayacakları bir tat vardır.”
Jean de la Bruyere
Stop
Muammer Erkul
14 Mart 2000 Salı