Mavi damla (deverân) [08 Haziran 2001 Cuma]

Mavi damla (deverân)

Mavi gökten bir damla düştü denize; Su ile buluşan suyun oluşturduğu iç içe dalgalar, dış dışa halkalar halinde koşuştular müjde taşıyan denizatları gibi…
Mavi gökten bir damla düştü denize;
Deniz maviye kesti!..

Mavi gökten bir damla düştü yere;
Çatlamıştı toprak, dudaklarım gibi…
Mavi gökten bir damla düştü yere;
Savruldu başımızda tooz, dumaan…
Mavi gökten bir damla düştü yere;
Düştüğü yer göl oldu!..

Mavi gökten bir damla düştü içime;
Ne denizle buluşur gibiydi dostlar, ne karayla öpüşür gibi…
Mavi gökten bir damla düştü içime;
Zehir gibi, zıkkım gibi; kanıma karışır gibi!..

Mavi gökten bir damla düştü…
…de durmadı;
Ne içimde, ne dışımda, ne de karada suda…
Mavi gökten bir damla düştü içime…
…ama terledim!..
…ama ağladım!..
…ama…

Yani içimden ve dışımdan; yani karadan ve denizden mavi buharlar tüttü, bulutlar da dolup maviye kessin diye!..
…..
Yani, ben yine bekleyebileyim diye;
…düşmesini bir mavi damlanın!

——————————————————

diyalogmesaj…diyalogmesaj…

4 Haz 01 22:34 / Bugünkü yazıyı kutlarım. Deja Vu’yu ben de tesadüfen izledim. Ama bu tarz düşünen Türk o kadar az ki: Bir sen, bir ben bir de onlar! (Kıvanç Canbekli)
– Böyle söyleme. Bu böyle değildir ve “değil” kalmalı. Yoksa aksini hayal bile etmek çok üzücü olurdu!

5 Haz 01 12:14 / Müthişsin!.. İnanılmaz!.. Nasıl beceriyorsun bunca mükemmelliği?.. (Bünyemize sızdırılan radyasyon, olarak anlattıklarını okuyunca) Önce içimden “Maşallah” çektim, bütün nazarlara üfledim. Seni Rabb’im korusun. Amiin, sevgiler. (S. Yürük)
– Bu bahsettiğin “ben” miyim?.. Herşey için teşekkür ederim. (Bütün yazmayı öğrenenler gibi) Sen de mühimsin benim için ve insanlık için… Çünkü BİLİNMESİ LAZIM GELENLERİ, insanların hoşlanacağı bir lisanla söyleyebilecek dil ve kaleme sahip olan kaç kişi yaşıyor ki dünyada?.. Sen mühimsin ve kendi ehemmiyetinin elbette ki farkındasın. İşte bu idrakin ardından da Allahü teâlâ yönünü doğrultup “hızını” arttırsın, inşaallah…

05 Haz 01 21:18 / Bugün bahsettiğin konu muhteşem! “Karşımdaki en az benim kadar haklı…” Harika bir gündü, bu cümlenin yani senin sayende!.. Bu kadar çabuk etkisini göstereceğini beklemiyordum. Zeynep-İsk.
– Bak Zeynep, şunu sakın unutma:
Hekim ŞİFA dağıtmaz… Çünkü doktorun kendisinde değildir şifa…
Şifa hekim değildir, ama “şifa”nın “bilgi”sine hakimdir hekim… Yani doktor, hekimlik bilgisinin ve meslek tecrübesinin ışığında, bir “liste” yazar sana, uygulaman-kullanman için…
…..
İnan, “ilaçlar” bellidir çoğu zaman da, bizler bunları bize bir reçete halinde yazacak “hekim”leri (buluncaya kadar) aramayız!..
Halbuki onlar, belki de yanından geçerken çarpıştığımız insanlardır çoğu zaman.
…..
Bilgi ve tecrübesi olan “kişiler” değildir bize şifa veren…
Yazılan “reçete”ler de değildir…
Ne reçetenin üzerindeki listeyi okumakla şifa buluruz, ne de eczanelerden avuç avuç ilaç almakla…
Ya ne midir dermanımız?..
…..
Derman dursun yine durduğu yerde de, ben sana “hastalığımızı” söyleyeyim:
Reçetelerimizdeki “şifamızı taşıyan ilaçların listesi” olan ilaçları almamak, alsak bile kullanmamaktır (çoğu zaman) hastalığımız…
…..
Ama tebrik ediyorum yine de seni, okuduğunu anlamayı seçtiğin ve kendinde uyguladığın için. Sonuç da böyle alınır zaten…
Şimdi senin de sevinmen lazım kendi kendine; hepimizin hastalığını fark ettiğin için.
Çünkü; “teşhis tedavinin yarısıdır” derler, değil mi?..

FAZİLET ÜZERİNE
“Gerçek fazilet nedir, bilir misiniz?.. Kendini beğenmemek, yaptıklarını yeter bulmamaktır…”
Plautus
“Fazilet, cemiyet menfaatini şahsi menfaatin üstünde tutmaktır.”
Montesquieu
“Bilgisiz fazilet zayıf ve faydasızdır. Faziletsiz bilgi ise tehlikeli ve dehşetlidir…”
Samuel Johnson

Stop
Muammer Erkul
08 Haziran 2001 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir