Nisan’ın 23’üne, başlığı altında çıkan üç günlük yazılarımızın üstünden bir ay geçti… Geçenlerde, elle yazılmış bir dilekçenin faksını getirdiler. Sizler de okumak istersiniz diye düşündüm:
“Sayın Bakanım,
Önce selam ve hürmetlerimi sunarım.
Torunum Tayfur ilkokulun 3ncü sınıfına gidiyor. Bir gün okul çantasını alıp kenara koyayım dedim, ağırlığı dikkatimi çekti. Üşenmedim, dükkana götürdüm kantarda tarttım. 5 kilo 500 gram… Başka bir gün arkadaşının sırt çantasını tarttım 6 kiloya yakın… Bu yükün altında eziliyorlar. Başka bir çocuğun da tekerlekli pazar arabasına benzer bir arabayı iterek okula gidip geldiğine şahit oldum.
Aylardır bunların haline üzülürken, ilişikteki gazetede gönderdiğim makaleler haklılığımı daha da arttırdı. Demek ki tasalar, üzüntüler müşterekmiş… “Müşterek tasalar müşterek çözüm getirirmiş.”
Ne olur bu konuya köklü bir çözüm bulun ki bari önümüzdeki öğretim yılında çocuklarımız, torunlarımız sayenizde hamallıktan kurtulsun. Yazıktır bu çocuklara.
Pek çok konuya çareler aradığınız gibi buna da bir çare bulacağınız ümidiyle saygılar sunarım. 04 05 2006
Mehmet Ünal / Gördes-Manisa”
Bu konu mühimdir, çünkü milyonlarca çocuğumuzu gönderiyoruz her sabah okullarına. En yetkilisinden en yetkisizine kadar herkes kitapların temininden bahsediyor, ama anneler hep “çantanı hazırladın mı” diye soruyor çocuklarına… O zavallı yavrular ise, kendi ağırlıklarının yarısı kadar bir yükü gerçekten, sahiden, hakikaten her gün önce okula kadar, sonra da okuldan eve kadar taşımaları gerektiğini zannediyorlar!
Acayipliğe bakar mısınız?..
5 kilo fazlalığı varsa bir çocuğun, günde elli bin ton yük taşıtıyoruz demektir… İşte okullar için en çarpıcı matematik veya mantık sorusu:
Günde 50.000 tonluk kısmını taşıtırsak… Ne kadar zamanda naklederdik… Uludağ’ı… Konya ovasına?..
Bir acayipliğe daha bakın şimdi: Açın ilk gördüğünüz çocuğun okul çantasını… Kitaplarının ve defterlerinin yarısında; eylül, ekim aylarında, yani geçen sene işlenmiş ve çoktaaan geçmiş konular! Peki bunlar neden taşınır her gün hâlâ bu çocukların sırtında?.. Ya da geçen senenin eylül-ekim ayında bile neden taşınıyordu şimdi işlenecek mayıs ayının konuları?.. Neden 20-30 tane kalın kitap ve defterler yerine; aylık/dönemlik dergiler şeklinde ve bütün derslerin “SADECE O AY İŞLENECEK” konularını içeren birer kitap koymayız çantalara? Neden en ince teferruatı bile yazarız kitaplara; öğrenciyi değil, öğretmeni eğitir gibi?.. Her detay kitapta olacak, ve çocuklar bunu anlayabilecek ise, öğretmenler ne yapacak sınıfta, değil mi?
Halbuki sene başında onmilyonlarca kitap dağıtmaya çalışmak yerine; her ay öğrencilere bir kitap, ve bir kitap da “öğreticilere” dağıtılıyor olsaydı ne kolay, ne güzel, ne faydalı olurdu!..
Biliyor musunuz, bunlar bir gün olacak aslında!..
Ne zaman mı olacak?
Her sabah okullarına gönderdiğiniz milyonlarca çocuğun, benim çocuğum… Onların dertlerinin sadece benim derdim OL-MA-DI-ĞI-NI anladığı zaman insanların ve azıcık seslerini çıkartmaya başladıkları zaman…
……….
NOT:
Bizden ve bu konudan bahseden, fakat gerçek bir farkı da ortaya koyan Ömer Faruk Birpınar’ın www.haberkusagi.com adresinde yayınlanan “Sıradışı Bir Devlet Okulu” isimli yazısını okumanızı tavsiye ederim. Özellikle de çocuğu olup, onu yazdırmak için okul arayanlara…
Stop
Muammer Erkul
19 Mayıs 2006 Cuma