Çöl mü?..
Yakabilir mi seni;
içindeki ateş,
dışardakinden fazlaysa?
Çöl, bir umuttu Mecnun için; aşılırsa, ardında Leyla olan…
Sayılan her kum tanesi, eksilen bir sayıydı onun yolunda!
Umut varsa her şey mümkün, ona giderken.
Peki ya, artık…
..yâr yoksa!
Yârin olmadığı dünyaya basmak;
Dikenlere saplanmak, her adımda…
Ona bakanı seyretmek… O’nu bileni dinlemek… Ve sadece, yalnızca, O’nu sevenlerle buluşabilmek uğruna, çöllerde ölebilmek!..
Yahut… Yahut, uykulara düçar olmak;
..belki de bağlanır diye, rüyada iki âlem!
Hangi çöl, daha büyük içimizdeki çölden?
Başka hangi umut kaldı, rüyalar âleminden!..



Bir gün, yakalar bazı köpekleri ve onların ayaklarının altına öpmeye, patilerini yüzüne, yaşlı gözlerine sürmeye başlar…
Derler ki: "Bu adam zaten deliydi, işte şimdi tam kaçırmış!"
Sorarlar sonra neden böyle yaptığını…
Kendinden geçmiş haldedir Mecnun ve mırıldanmaktadır içini çeke çeke:
"Bu ayaklar Leyla’mın sokağından geçmiştir, belki onun bastığı yere basmıştır, belki onun ayağının tozuna bulanmıştır!.."
…..
Şimdi artık, daha erken uyumaya ve O’nu rüyalarda aramaya çalışmak zamanıdır…
Şimdi artık, zaman;
Mecnun’u anlamak zamanıdır!
Stop
Muammer Erkul
muammer.erkul@tg.com.tr
15 Mart 2013 Cuma
.
Perişan ettin be arkadaş!!!
Eskiden zevk içinde okurdum yazılarını…
Şimdi gözüm yaşlı…
Hep nezaketle yazardım.
Şimdi kusura kalma…
Dostlar arasında edep, bazen sakıt olur!
Yahu kardeşim sende ki; ”Bu aşk neyin nesidir?
Nasıldır ki deli eder beni!
Tutsak eder…
Dünyayı terk etmeyi sevdirir bir yazıda.
”Yar yoksa” bir satırda, bir anda,
Dünde yalancı!
Bu gün de!
Yarında!
Öldür beni Muammer abi.
Yalvarıyorum sen öldür!
Çünkü yaşamak istiyorum…
Bilirim hepsi hayal…
O yüzden bu söylediklerimi yayınlama.
Belki Eylül ayına kadar..
Deli miyim ben?
Hamza Eydalı
Mecnun’u nasibi olan anlar… Ama… Hani, balık bilmese de Halık’ın bildiği iyilik gibi, “Anlayan” anlar…
“Zebânım od tutar kılamam dua / Yevm-i cezâ benden eyleme dâva / Kurudu gözyaşım Ali Şîr Neva / Akar yaş yerine kan yavaş yavaş…”
Böyle demiş Ali Şîr Nevaî, kendisinden dua isteyen ölüm döşeğindeki sevdiğine…
Mecnunluğun hangi makamıdır, yahut alakası var mıdır/ne kadardır bilmem… Bazen dua okumak bile ne zor…
Hicran Seçkin
Mecnun’u çölsüz, çölü umutsuz düşünemiyor insan… Yüreğin dert bilmesin abim…
YASEMİN ÇETİNEL
…gazeteden kestıgımiz yazılarını hiç üşenmeden defterımıze gecırırdık lısede… Okuya okuya ezberlemıstik. O gunler geldı aklıma… Begenmek ne kelıme çokk begendımm…
EMİNE BAĞDATLI
Çok beğendimm…Diline sağlık…
NURAY DEMİRKOL
Şimdi artık, daha erken uyumaya ve O’nu rüyalarda aramaya çalışmak zamanıdır…
Şimdi artık, zaman;
Mecnun’u anlamak zamanıdır!
DİLVİN ÖZTÜRK
Muammer abi…
Bir şey diyeceğim.
Şimdi bendeniz Enver abilere sarılamadım ya bu dünya da!
Şöyle bakışamadık ya doya doya!
Dizine baş koyamadık ya!
Böyle yavan mı gelecekmiş meğer hayat!
Şimdi ”Yâr” yoksa çöl ne işe yarayacak???
Sabırsa itaat var da,
Kalmaksa, ne durması?
Hemen gidesim var…
GÜLLAÇ
Bizlere her şeyi öğrettikleri gibi Mecnun olmayı da öğrettiler.
Mecnun gibi hissetmeyi de öğrettiler, değil mi?
Şimdi anlıyorum ki dillerde gezen “aşk” aslında aşk değilmiş. Aşkın tarifi hakikaten olmazmış. Pervana gibi sadece yanmak, yanmak, yanmak… Özleyen gönlünün, söyleyen, dilinin, işiten kulağının…Her şeyinin için için yanması.
Şükürler olsun.
Binlerce kere, sonsuz kere şükürler olsun ki bizi muhabbetleriyle kavrayıp yananlardan eylediler.
Müthiş bir yazı!
Teşekkürler.
tK
Artık dönem senindir.
Yıllardır okuyoruz çünkü.
Ve yıllardır tılsımlı ”sevgi” sözcükleriniz,
Bir kır evinde uyanıp,
doğru pencereye koşmak gibiydi.
Ve açmak iki kanat penceriyi.
Çekmek gibiydi şifayı içimize..
Sen çölde yan ağabey!
Biz değil, sen yan!!!
Ve her yeni yangının da,
Çal kalemi kağıda.
Anlat bize sevdayı…
Tam da karasına vurulalım..
Sen kal da, çölde yan!
Biz köşklerde yaşayalım.
Sen yan!
Biz kavuşalım..
Sen yaz!
Biz yaşayalım…
Çünkü sevgiliyi hatırlamak,
Ab-ı Hayattır…
Sen hep aşkı yazdın saklarken sevdanı.
Ben seni anladım…
İnan bana ağabey!
Dönem senin dönemin.
Vakit senin.
Aşk senin…
Hadi kır çiçeklerini bize göster…
Enver Abi’lerin bahçesini…
Güllaç
Güllaç’a:
Satırlarınızdaki içtenlik, buram buram yayılmış her tarafa!
Yazık olur bu satırlara, sadece burada kalırlarsa.
“Duygu Bahçesi”ne gönderin.
Zira bunları ara sıra okumaya gönüllüyüm ben.
Zehra Öner
Mecnun’un hangi diyarın mecnunu ve Leyla’sının hangi Leyla olduğu gün gibi, gül gibi aşikar olduktan sonra böyle… Ve “Sağır Sultan”ın kardeşi “Anlayışsız Şehzade(!)” bile anladıktan sonra… Mecnun’u taşlayan ve taşlatanların da artık dönüp ellerindeki taşlara bakma… O taşların hangi melanet çukuruna ait olduğunu görme ve ellerini yıkama zamanı da gelmemiş midir?
Hicran Seçkin
Zehra Öner’e:
Hoş görün beni!
Bir kendimdeyim.
Bir değil…
Bazen ”güllacım”
Bazen isminde…
Çünkü yâre sevdalıyım.
Bazen ölüme…
Duygu bahçelerinde olgundur meyveler,
Güllaç şerbet siz kalan kuru bir hamur….
Yalnız Muammer abinin çeşmesi tatlı gelir.
Elimde değil!
Tadarım,
Dile gelir…
Söze düşerim.
Hoş görün beni!
Bir edepsizim.
Bir kibirli…
Göz yaşım hep akar amma,
Gene de layık değilim.
Bilirim….
Çünkü yâre dokunmak,
Gözler önünde…
Hep Utanırım…
Güllaç