İnsanın boyunu…
Asıl ölçen;
..yol’dur!
Belki bu yüzden yol gibi kendi üstüne sarılmıştır mezura… Ve yine yol gibi serilir insanın önüne…
Kendi yolu, insana; yürüdükçe var kılınır…
Yürürse yollar açılır, engeller çıkarsa aşılır; fakat varmak için, önce adım atılır!
…..
Gitmeyene;
..yol ha vardıır, ha yok!..
Mezura, yola benzer;
..ve bir yol gibi ölçer insanın boyunu!
Yol da, mezura da; kapının dışarısı da, içerisi de sabır’dır!
Kahır;
..sabredememektir!
Emeklerken, şu şeridin ancak beş santimini örtebilen “pati”cik; günü gelir de nasıl yirmi beş santime ulaşan bir karış olur?
İnsan mı büyür, mezura mı küçülür?
Mezura bazı geceler karanlığı ölçer, bazı günler yalnızlığı…
Bazen acı gibi uzar bir kanepe üstünde, bazen çaresizlik gibi sarkar duvarda…
Ara sıra da bayramları çağırır, düğünleri yaklaştırır, ama ses etmez; müjde gibi gülümser sessizce…
Sonra?..
Sonra bir kefenlik bezdir onunla ölçülen, ve ardından bir nişanlık kumaştır, ve ardından bir pamuklu kundaklık… Sonra bir asker kaputu, sonra bir okul önlüğü, sonra bir fistandır basmadan… Allı güllü bir şalvar, bir duvak, bir yazma…
…..
Sonra duvar ölçülür yeniden…
Yerden yukarı doğru, santim santim…
Dimdik durur tam orada, büyümek isteyenler; dizler, karın, omuzlar, boyun, hatta kaşlar bile hep kalkık!..
Mezura; ölçülebilecek olan herkesin, her şeyin sırrını bilir…
Peki siz bilir misiniz, mezuranın sırrını?..
…..
İşi, ölçülere sığan herkesi ve her şeyi ölçmek olan mezuranın sırrı;
İlk önce kendisinin ölçülmüş…
Çizilmiş…
Ve bu işle vazifelendirilmiş olmasıdır!
Stop
Muammer Erkul
06 Mayıs 2007 Pazar