Miras [13 Mayıs 2005 Cuma]

Osman Gazi Yenişehir’i merkez yapmış, burada ikamet ediyordu. Bir gün, Germiyan tarafından birisi;
-Buranın pazar bâcını bana satın, dedi.
-Bâc nedir? Diye sorunca Osman Gazi, adam da;
-Pazara her kim yük getirirse ondan akçe alayım, dedi.
-Bre adam! Diye gürledi, Osman Gazi… Bu pazara gelenlerin sana borcu mu var da onlardan akçe almak istersin?..
-Bu âdettir. Her vilayette yük başına padişah için akçe alınır…
-Bu, Allahü tealanın emri ve Peygamber efendimizin kavli (sözü) midir? Yoksa her ilin padişahının ortaya çıkarttığı bir şey midir?
-Eskiden beri padişahların âdetidir…
Osman Gazi kızmıştı…
-Buradan uzaklaş, yoksa sana zararım dokunur, dedi adama… Ve devam etti:
-Bir kimse ki, malını eli ile kazanmış ola, bana ne borcu var ki, bedava akçe vere!..

Olaya şahit olup, konuşmaları dinleyenler bu konuda Osman Gazi’ye bilgi verdiler:
-Sultanım! Sizin ihtiyacınız olmasa da, bu pazarı bekleyip hizmetleriyle meşgul olanlara emekleri zayi olmaması için bâc verilmesi adettir, dediler… Bunun üzerine Osman Gazi, Osmanlı devletinin ilk kanununu şöyle koydu:
“Her kim bir yük satarsa, iki akçe versin; eğer satamazsa bir şey vermesin…”
(Bu, şehirlere ait bir nevi belediye vergisiydi.)

Altı yüz yıl hüküm süren, üç kıtaya hakim olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olan işte bu Osman Gazi, Hakkın rahmetine kavuştuğu zaman, oğullarına ne bıraktı merak ediyor musunuz?..
…..
Babaları ölünce; Orhan Gazi, kardeşi Alâaddîn, ve zamanın büyükleri bir araya geldiler. Osman Gazi’nin nesi var nesi yok, diye araştırdılar…
Baktılar ki sadece fetholunmuş ülkeler var.
Akçe ve altın mevcut değil.
Şahsına ait ise sadece; yenice bir elbisesi, atın yanına asmak için bir torbası, tuzluğu, kaşıklığı, bir Türkmen çizmesi, iyice birkaç atla birkaç çift öküzü ve birkaç sürü de koyunu bulundu. Başka da hiçbir şeyi yoktu…

Bunun üzerine, Orhan Gazi;
-Sen ne dersin, diye sorunca…
-Bu ülke senin hakkındır, dedi kardeşi… Bu ülkeye çobanlık etmeye bir padişah gerek ki, memleketin işlerini görüp başarsın. Padişaha iş görmek için bazı şeyler gerektir, bunlar ise söylenilen atlardır. Koyunlar da padişah şöleninin gerektirdiği şeydir. O halde bizim bölüşecek neyimiz var ki bölüşelim, dedi. Orhan Gazi;
-Öyleyse gel sen çoban ol, dedi. Alaaddin Paşa:
-Kardeş! Dedi… Babamızın duası ve himmeti seninledir. Onun içindir ki, kendi zamanında askeri senin yanına vermişti. Şimdi çobanlık dahi senindir…
Zamanın büyükleri de bunu kabul ettiler.
-Öyleyse sen bana paşa ol, deyince bunu da kabul etmedi Alaaddin. Ağabeyinden sadece küçük bir köy diledi, ve Orhan Gazi de ona istediği köyü verdi…

Orda mısınız?.. İyi misiniz?.. Bu insanlar, bizim ayak bastığımız şu topraklarda yaşamış, inanır mısınız?
Ve bana anlatabilir misiniz;
Sırtımızda bunca mal, yük, ağırlıkla nasıl çıkıp geçeceğiz, dünyanın en dar kapısından?..

Stop
Muammer Erkul
13 Mayıs 2005 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir