M.N. Sepetçioğlu [14 Temmuz 2006 Cuma]

Cağaloğlu’ndaki İnan Han’dayız. Az evvel yanımızdan çıkan adamlardan birini kastederek;
-Tanıyor musun onu? Diye sordu Gürbüz Azak.
-Hayır, dedim…
Tane tane söyleyerek, har harf çaktı kafama:
-Mustafa Necati Sepetçioğlu… Büyük romancı… Mutlaka okumalısın!
…..
Bu ismi hatırlıyordum galiba; ama Gürbüz abinin bahsettiği “Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı” romanlarını duymamıştım…

Sonradan fark ettim ki, üç-beş ay önce, kelimenin tam anlamıyla zamanın ve Anadolu’nun içinde kaybolmuş haldeyken; Afyon’un İhsaniye’sinden bindiğim trende sallana sallana giderken okuduğum kitap (ki biri vermişti) Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu” isimli romanıydı.
O gün onu anlayacak haletiruhiyede değildim, ama okunacak başka kitabım yoktu…

Sonraki gelişinde pürdikkat incelemeye aldım, koca Gürbüz abimin “büyük” dediği romancıyı:
Geniş bir alnı vardı Sepetçioğlu’nun. Beyaz ve güzel saçları serbestçe dökülmüştü. Tembel işi (veya romancı işi) sakalları da beyazdı… Geniş camlı, siyah çerçeveli gözlüklerinin altından ışıl ışıl bakan gözleri vardı… Bu bakışlar ve sürekli gülümseyerek konuşması belki de kendine has bir özelliğiydi… Unutamadığım, burnuydu… İri, tombul ve sanki gözlüğün ortası sıkmış da kan toplanmış gibiydi…

Başka bir gelişinde, konu açıldı…
O, kararlı ve net biçimde saymaya başladı…
Şunu yazıyorum, filan zaman bitecek. 85’e kadar şu işi yapacağım, 88’de şunu yazacağım, 90’da bu bitecek, 93’te şunu yazacağım, 95’te şuna başlayacağım… Diye sayarak 99’a geldi, 2000’i geçti ve biraz daha saydı…

O sene ben, değil kendimin; dünyanın bile söylenen yılları göreceğini sanmıyordum!.. Halbuki bu (anlamadığım) adam, benim bütün hayatımdan daha fazla yılın programını yapmış, anlatıyordu…
Ben ki beş yaşındayken bir akrabasına yaşını sormuş ve duyduğu “otuz” sözcüğüyle korkup kaçmış olan o küçük çocuktan farklı değildim hâlâ: Saçı beyazlanmış, yaşı kırkı-elliyi bulmuş olanların ayakta bile nasıl durabildiklerine şaşacak, en ufak hareketlerinde bütün kemiklerinin acaba nasıl gıcırdayacağını duymak için kulak kabartacak bir idrak fukarasıydım…
Halbuki, bu gibi dağınık haller insana çoook zaman kaybettiriyor!

Tam 23 sene geçmiş;
..bitmesi gereken işler, böyle tarih tarih programlanınca, neticeye/başarıya çok daha kolay ulaşılacağının “fotoğrafını” görüşümün üzerinden…

Bir ot gibi toprağın derisine tutunmak yerine;
Bir çınar gibi toprağın derinlerine dalan köklerin sahibi olan insanlara hayranlığım var…
Mekânın Cennet olsun inşallah, ey büyük romancı…
Her kimi sevdiysen bu dünyada, orda da onlarla birlikte olasın…

Stop
Muammer Erkul
14 Temmuz 2006 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir