Soru:İşte sana bu yüzden güzel adam diyorum.. Sevgileri, paylaşımları, birlikte yaşamayı öğretiyorsun.. Seni seçmemdeki en büyük sebep de bu güzel adam..
…..
Peki şunu sormak istiyorum..
Dünyada bu kadar meslek dalı varken niçin gazetecilik?..
Neden gazetecilik?.. Bana gazeteciliği anlatır mısın?..
…..
Öyle bir şey ki, insanoğlunun dakikası dakisasına uymuyor.. Bazen hüzünlü, bazen stresli, bazen ağlamaklı, bazen çılgınca bir neşe… Ama Muammer Erkul her gün aynı..
Sevgi için, olgunlaşma için yazılar hazır önümüzde..
…..
Bu meslek için hiç mi pişmanlık duymadın?..
Zorlukları, kolaylıkları…
Ve bu gazetecilik üzerine bir eğitim gördün mü?..
Cevap:
Evet, dediğin gibi insan sevmeli, paylaşmalı ve birlikte yaşamayı öğrenmeli… Ben küçükken bütün abiler dövüşmeyi öğreniyordu… Bütün abiler ve ablalar gruplaşmayı öğreniyordu. Ve bütün abiler ve ablaların gruplarından birer birer ölüyor-eksiliyordu arkadaşları!..
Halbuki onların da yürekleri vardı!..
Halbuki onların da yüreklerinde sevgi çiçeklerinin yeşerebileceği, büyüyebileceği, açabileceği toprakları vardı.
Ama bir zamanlar unutmuştu sanki herkes topraktan geldiğini ve toprağa döneceğini…
Bunlar birer birer kaç kişiye anlatılabilirdi ki? Öyleyse… Yetmiyorsa anlatacakların bir bir, bin bin anlatmanın yolunu bulmalısın.
Yani yazmalısın… Ve yazdım da, bıkmadan…
Bıkan kişi yazamaz.
Bilmelisin ki yazarak yorulunca yazarak dinleneceksin…
Bin yıl yazacakmışsın gibi düşününce bir ömür yazmak zor gelmiyor insana.
Ama hep ama hep aynı noktaya geliyor lafın ucu; yazmak ve yazabilmek için önce okumak lazım.
Bir kap dolmadan taşmaz!..
Ve eksilenden daha fazla dolmaya devam etmiyorsa bir kaynak; bir göze gibi taze, temiz ve dolu kalmaz.
…..
Gazeteciliğin de yazarlığın da, zorlukları ve güzellikleri aynıdır…
Zordur. Hakikatten zor. Ama sen, zaten işte bu zorluğa sevdalısın…
Pişmanlık mı? Hayır. Hiç pişman olmadım. Çünkü geriye dönüp bakıyorsun ve herkesle birlikte bir iz görüyorsun, ki bu kendi izin. Nereden nereye gelmiş olduğunu farkediyorsun o kalın çizgiden…
Başka bir meslek doyurmazdı ki beni. Bu bile yetmiyor bazen.
Aslında hayat hiçbir şeye yetmiyor ve anlıyorsun ki hiçbir şey burda bitmez; henüz başlıyor hayat…
Yani antrenman yapıyoruz, minyatür bir sahada!..
Kazanmaktan bahsedersek, çok şükür değişti bazı şeyler. Bu meslek çorba parasını verir oldu insana…
Ben bu işe sevdalandığım zaman; köşebaşındaki çorbacıların nice meşhur gazetecinin peşinden, içtikleri çorba parasını alabilmek için koşturup durduklarını işitirdik. Dev fikir adamı Peyami Safa’nın yeni bir ceket giyemeden öldüğünü duyardık…
Daha neler neler, sadece bunlara bir mülakat yetmez.
Artık sağ yok, sol yok… Ne güzel.
Artık insan var.
En azından bizler böyle düşünüyoruz.
Ama bir “keşke” sorarsan şunu söyleyebilirim; bu kadar profesyonellik de lüks geliyor bir gazeteciye!.. Eski heyecanlar sanki biraz azaldı gibi çevredeki insanlarda. Halbuki heyecan olmalı…
Ve hangi meslek olursa olsun bir noktaya gelenler şunlar olacak:
Uzaklara bakanlar… Ve heyecanını kaybetmeyenler.
Fakat her şeyin başı sevgi, bundan eminim ve sen de emin ol.
Sevgili patronum da sık sık bunu hatırlatır. Ona hayranım. Neden? Çünkü inanılmaz bir sevgi yumağının merkezindedir ve inanılmaz ölçüde sevgi doludur.
Düşün, beni sevenleri ve benim bütün sevdiklerimi. Sadece e-mail geliyor bana günde yüz tane. Ayrıca mektuplar, fakslar ve telefonlar… Bunlar, aslına bakarsan benim aklımın alamayacağı rakkamlar. Hah, işte tam bu noktadan bakarsak; Enver Bey, (yani benim patronum) beni, bütün sevdiklerimin bütünüyle birlikte sevebiliyor. Onları benden fazla biliyor, anlıyor ve benden fazla düşünüyor… Köşemizin başlamasını isteyen de, ismini koyan da odur zaten…
Şimdi bir sevgi örneği olarak gösteriyorum onu, ki dikkat lazım gelir: Onun onbinlerce daha çalışanı var, aynen benim gibi. Onların da hepsi benim söylediklerimi söylüyor.
Bu öyle bir sevgi ki, nasıl örnek almak yerine görmezden gelebileyim?..
…..
Ben başlayınca susmuyorum değil mi?
İyisi mi kesivermek buradan…
Sevgiyle.
Soru: (19 Subat 2000 Cumartesi 18:34)
Ve şunu öğrenmek istiyorum;
Gazetecilik sana ne öğretti?.. Ne kazandırdı?.. Nelerini götürdü?..
Gençliğe tavsiye eder misin bu mesleği?..
Not: En iyi benim mülâkatım olacak..
Cevap: (20 Subat 2000 Pazar 02:52)
En güzel lafını en sonunda söylemişsin: “En iyi benim mülâkatım olacak.”
Bayılıyorum ben bu tavra…
Doğrusu da bu zaten ve elbette en iyisi senin mülakatın olacak… Çünkü: Buna inanıyorsun…
Çok mühim: İnandığını yap, başaracaksın, ulaşacaksın ve hep kendini aşacaksın…
Güneş hep karanlığı kovaladı şu yeryüzünde; durmadan, bıkmadan, yorulmadan… Ve hep kendi istikametinde gitti sapmadan…
Doğruların; dosdoğru doğruların olsun, inandığın yöne git. İnancın sağlam olduğunda küçük sapmalar seni fazla alıkoyamaz.
…..
Daha öncesi de var, ama anlatmaya zaman yetmez.
Fakat “Stop” Köşesi başladığında benim bir reklam ajansım vardı, Merajans…
Çalışıyorduk. Bir gün bıraktım ve çıkıp gittim. Bir arkadaşa bıraktım, her şeyiyle. Kitaplarım bile kaldı orda, dönüp almadım, kaldılar…
Çünkü orda yapabileceklerimden, burda yapmam gereken çok fazla iş vardı…
Sana bile sorsaydım ne yapmam gerektiğini, bırakmamamı tavsiye ederdin. Ama şimdi eminim “iyi ki bırakmışsın” diyorsun, değil mi? Bu mülakat için beni seçtiğine göre…
…..
Tavsiye edemem bu mesleği hiç kimseye. Çünkü bu bir aşktır ve benim sevgilim bana güzeldir!..
Yani bu işi yapacak olanlar, bu işe doğru yaklaşanlardan çıkar… Konya ovalarındaki toprak köylülerinin yüzme rekoru kırmamaları şaşırtır mı seni?
Beni hiç hayrete düşürmez!..
Denizin suyunu yutmamış insan nasıl suyun üzerinde kalmayı bilsin?..
…..
Yazmak, bana (kitap olarak da) basılmaya hazır ikibine yakın yazı kazandırdı…
Bunları okuyan insanlar kazandırdı…
Ama en önemlisi de şu: Bu ikibin yazı; ikibin yazı önceki bana, ikibin yazı sonraki beni kazandırdı!..
Devam edecek
Stop
Muammer Erkul
07 Nisan 2000 Cuma