Ve güreşmek için değil de sadece meydan görmek için gelmiş olan daylaklar, henüz yaşı 3-5 yani küçük olduklarından “ağabeylerinden” güreş öğrenmek için getirilen tülüler, lüzumu halinde meydana çıkarmak için getirilmiş olan gancık ya da mayalar… Velhasıl yüzlerce deve, binlerce insan…
Cüssesine göre kısa ama çok kuvvetli bacaklarıyla, uzun heybetli boyunlarıyla ve sırtlarındaki koskocaman havutlarıyla sahaya çıkan daylaklar “maşallah”lar altında kapışmaya başlıyor…

Urgancılar ise hazır; ağızları bağlı olsa bile, bu güzel hayvanlar birbirlerine fazla yüklendiklerinde zarar görmemeleri için, hemen ipler geçirilip çekilerek ayrılıyorlar…
Bu develere bakarken aklıma şunlar geldi:
“Ağaçlar neden yıkılmaz, biliyor musun?..” Diye sormuştu bir gün dedem…
Karşımdaki kocaman ağaca bakmıştım, dallarına, yapraklarına, taa yukarılara kadar. Sonra gövdesine bakmıştım. Cevap görünmeyen yerinde olmalıydı…

“Evet, demişti dedem. Ağaçlar yıkılmaz, çünkü onların kökleri var!
İşin sırrı işte burada, yani köklerde oğlum, beni iyi dinle: Kökü olan ağaçlar gibi, kökü olan milletler/devletler de yıkılmaz… Çünkü her ağacın onlarca kökü, her kökün yüzlerce kolu, her kolun da binlerce parmağı vardır…
Budansa, kırılsa bile pek umursamaz ağaç, ilk gelen baharda sabırla doldurur eksilenin yerini… Hatta kökünden kesseler bile yeni filizler verir, yeşerir, boy atar yeni fidanlar…

Bunlara bazen aşı yapılır: Ayva ağacı kesilir, yeni filizlere muşmula aşılanır mesela. Veya vişneye kiraz, ahlata armut…

Bir ağaç, öyle bir sarılmıştır ki toprağa; köklerini çürütmeden kimse onu yok edemez!
İşte yok olmamamız, çürümememiz için kendi köklerimize sahip çıkmalıyız yavrum”, demişti…
Belki bu sözlerden, bekli de bir başka sebepten dolayıdır ki; kendimi bu milletin, bu kültürün bir parçası… Cirit olsun, Kırkpınar olsun, çaydaçıra, horon, sıra geceleri olsun, düğün alayları, sünnet düğünleri olsun hepsini de kendi parçam bildim…

Onun için dağ bayır köşe bucak bu ülkenin her güzelliğinin, her değerinin peşine vurdum kendimi… Bunu dedem bana söylemeseydi ben size söyleyebilir miydim? Ve ben size söylemezsem, anlatmazsam, göstermezsem sizler de kendi kardeşlerinize, kendi çocuklarınıza, kendi öğrencilerinize söyler misiniz?
Yani bu ülke, bu millet, bu kültür hepimizin; aman ha, sakın kaybetmeyelim!

Valla süper olmuşş… Ben 16 yaşındayım tam bir deve güreşi hastayım. Her yıl çoğu güreşe giderim deve kamyonunda. Arslanlıdan Tuna bizim akrabanın devesi zaten…