İncirköy’den Türkiye Çocuk Dergisi’ne


[Kamil Yener, Sıtkı Kazancı, Bekir Hazar, Sadık Söztutan, İncirköy, Paşabahçe Cam Fabrikası, Türkiye Çocuk Dergisi]


Yeniköy’le Beykoz arasında kocaman bir göle dönmüş denizin, kıble yönünde kalan İncirköy ne güzel bir yerdi. Bizler, yani Anadolu yakasındaki bu koca kuytunun çocukları; anasının koynuna doluşmuş minicik kedi yavruları gibiydik. İncirli parkın altına çekilmiş sandalların arasında veya mahallemizdeki boş arsalarda oynardık…
Helâlar ve şadırvanı deniz kenarında olan cami; Üsküdar-Beykoz sahil yolunun diğer yanındaydı.
Beykoz’dan çıkan yol İncirköy’e kadar sahilden gelir, deniz ve karşı kıyılar görülür. Önce Sultaniye çayırını ve yine solda kalan fabrikayı geçen vasıtalar, camimizin kenarından kıvrılıp Paşabahçe’ye doğru giderdi. Bizim mahalle, Paşabahçe Cam Fabrikası ile Sigorta Hastahanesi arasında kalırdı yani.
Cam fabrikasının işçileri üç vardiya çalışır; bu insan kalabalığı günde üç defa fabrikaya, üç defa da evlere doğru akardı…

Cuma günleri ise bir başka hareket olurdu fabrikayla mahalle camisi arasında. Çünkü öğle paydosundaki işçiler, bu boşlukta Cuma namazının en azından farzını kılmak için camiye koşarlardı. Mahallemizin imamı Hacı Şevket amca da va’zı, hutbeyi ve cuma namazının iki rekatlık farzını; ellerinden geldiği kadar da olsa ibadetlerini yapmak için didinen bu insanların vaktine göre ayarlamaya çalışırdı.

Ve bizler… Kimi zaman kikirdesek te, gövdeler ve bacaklar arasında kalan hemen her boşluğu doldurmaya çalışan camimizin çocukları. Biliyorum ki; oralarda olmasaydık, olmazdı!..
Allah hiç bir zaman eksikliğini göstermesin ki; şu üç şey ne kadar yakışır camilere, farkettiniz mi?
Kediler… Kuşlar… Ve çocuklar!
İşte, bizler ve elbette ben de; İncirköy’ümüzün camisine güzellik katan unsurlarından biriydik…

Bir kuşun gözü her daneyi görür; mayışık bile olsa bir kedinin gözünden hiç bir şey kaçmaz…
Çocukların gözleri de böyledir; her şeyi görürler ama hoşlarına giden işleri, beğendikleri şeyleri seçmeyi çabuk öğrenirler…
Çocukları hoş tutmak lazım; o zaman onlar istediğiniz mekanda kalırlar, hatta kucağınızda uyurlar kediler gibi.
Çocukları ürkütmemek lazım; o zaman onlar başınızın üzerinde uçuşurlar, kapınızda önünde gezinirler, hatta omzunuza bile konarlar, güvercinler gibi…

Hala gözümün önünde olan biri var o tarihten, camide: Çok da genç değil ama hareketli, heyecanlı, hem de yakışıklı bir amca… Üstelik beni gördükçe seviyor ve belki seveceğini bildiğim için ben de onun yakınlarında durmaya çalışıyorum.
Elini başıma koyup;
Nasılsın güzelim, diyor…
Sonra Cam Fabrikasının satış mağazasının, çayır tarafında kalan Muhasebe Binasını bilip bilmediğimi soruyor.
Hiç bilmez olur muyum?
Kapıdan girince merdivenler var. Üst kata çık, Kamil Yener ile görüşeceğini söyle, gösterirler. Kapım açık zaten… Bende silgiler, kalemler filan var, sana onlardan vereceğim. Gel, tamam mı yavrum?..
Tamam diyorum.
Bir iki kere gidiyorum da, ve seviniyorum da…
Başka zamanlar, tekrar gördüğünde gene çağırıyor Kamil amca ama artık yüzsüzlük gibi olacağından gitmiyorum, gidemiyorum…

Yıllaaar sonra…
Türkiye Çocuk Dergisi’nde çalışmaya başladığım ay.
Merkez binadan bir sokak ötedeyiz. Yeşilay’ın en üst  katında çalışıyoruz.
Dahilî telefon çaldı, açan kimse olmadı, ben baktım.
Efendim, dedim…
Telefonun diğer ucundaki ses dedi ki:
Yavrum, ben Kamil Yener. Filan kişiye söyle de şöyle şöyle yapsınlar!..

Öylece kaldım…
Aradan belki onbeş yıl geçmiş ama bu da öyle her yerde rastlanacak bir isim değil…
Kafama takıldı, dergide çalışan benden eski arkadaşlar vardı; Sıtkı Kazancı, Bekir Hazar, Sadık Söztutan filan…
Yahu, dedim. İdareden biri aradı, böyle böyle dedi. Ama ismini de söyledi. Acaba Bu Kamil Yener’in Paşabahçe ile İncirköy’le bir alakası olabilir mi?
Gazetedeki arkadaşlar genellikle memleketin çeşitli şehirlerinden gelmişlerdi. Dergidekiler de öyleydi.
Bilmiyoruz, dediler. Ama Kamil abi çok kafa dengi bir adamdır. Ara da kendin sor…
Aradım gazete idaresini. Kamil Yener’i istedim.
Çocuk Dergisi’den arıyorum efendim, az önce de konuşmuştuk, dedim. İsmim Muammer Erkul, İncirköy’den…
Aaa, öyle mii? Nasılsın güzeliim? Gel ara sıra da görüşelim, dedi…

 

3 yorum

  1. Seni okurken mahallemize, rahmetli olan amcalarımıza kadar gittim; gözümün önüne geldi hersey.
    Merakla takipteyim:)

    ELİF

  2. Bu güzel hatıraları paylaştığınız için teşekkür ederiz. O kadar samimi ve içten olmuş ki , hatıranın devamı var mı diye bakındım bir kaç defa daha…
    Evet, yazmaktan da vazgeçmiştim ama beğenimi göstermek istedim.
    Allah’ü Teâlâ razı olsun…

    Ruken

  3. Çocuklarla ilgili tespitleriniz…
    Dönüp dönüp o satırlara konuyorum, güvercinler gibi. 🙂
    Bir şeyler var o satırlarda, yoğun çok yoğun bir şeyler!

    Z.Öner

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir