Saraylarda neden mutsuz insanlar da olur veya çöplüklerde yaşayanlardan bir kısmı neden emsalsiz mutluluklar içindedirler?
Hâlbuki mutluluğun ve mutsuzluğun sınırları çoktaan ana hatlarla, kalın çizgilerle belirtilmiştir:
“Mahrum olmak mutsuzluk…
Sahip olmak mutluluk!..”
Herkese, hepimize ezberletilen bu temel, bu genel prensip neden her zaman çalışmaz peki?
Öyle ya; neden en karamsar ve en kuşkucu ve en ödlek insanlar ile boşanmaların, ihanetlerin, intiharların adım başı görüldüğü sokaklar en müreffeh ülkelerde?..
Belli ki; maddî refah, her şey değil!..
…..
Geri kalmış sömürgelerde veya fakir mahallelerde yahut mahrumiyet mekânlarında yaşayanlar ise; “mutluluğun bir tercih” olduğunu ispata çalışmakla meşgul!
Sarayda yaşarken kendini zindanda hissetmenin ve zindanda sürünürken kendini sarayda bilmenin bir sırrı olmalı!
Nedir bu?
Bu sır, her zaman olduğu gibi, yine “sende” gizli…
Anahtar “cebinde” durduğu müddetçe önündeki kapıları açamazsın!
Geçen gün, şahane bir söz okumuştum:
“Neye sahip olduğunuz… Kim olduğunuz… Nerede olduğunuz… Ne yaptığınız ve ne yapacağınız, değil de;
Ne düşündüğünüz sizi mutlu veya mutsuz yapar!”
Böyle diyordu…
Ben de bundan bahsederken; yıllardır konuştuğumuz ve defalarca yazdığımız sözü tekrar yazma fırsatı buldum:
Mutlu olmak, bir tercihtir!
Öyle, değil mi?
…..
Yani, özet olarak;
Bizler de ışıldayabilecek bir çift göze, gülümseyebilecek bir çift dudağa sahibiz.
Sahibiz de; acaba bunun ne kadar farkındayız?
Stop
Muammer Erkul
05 Ekim 2008 Pazar
Bence ne istediğini bilmek çok önemli. Yaşamak zorunda olduğun için yaşamak değil! Yaşam kaynağımız olan şeyleri canlı tutmak önemli. Herşeyden önce bir amacın olmalı, hedefe giden yolda çekilen çile kutsaldır.
Daha da önemlisi yaradılış gayesini bilen bilinçli bir insan mutlu olmayı da bilir, diye düşünüyorum.
ESRA