İnsanlar “susanları” dinliyor… [16 Ocak 2002 Çarşamba]

(İnsan hani küçükken bir şarkı duyar, onu ezberler, ama anlamını bilmez!.. Ben de, işte öyle ezberlediğim dedemi “hatırlıyordum” sadece… Ama bu bilip-hatırladıklarımın ne anlama geldiklerini öğrenmem için, uzuun yılların geçmesi gerekiyormuş!.. İçimde bulduğum, ve aşağıda size aktardığım şu üç mektupçuğunda olduğu gibi…)
………
Hazreti Yûnus, bir ömür boyu belki de “dîvanı kadar” konuşmuş… Ve belli ki “ilâhileri gibi” konuşmuş…
İşte o yüzden “konuşmakta” hâlâ!..
…..
Kaç örnek istersiniz, bin mi olsun, bin kere bin mi?..
Peki kamyon kamyon konuşup da, ettiği bunca laf, kendisiyle aynı çukura doldurulan lafazanlardan kaç örnek istersiniz?..
…..
Pazarın öbür başında kalmış bir yavru seslendiği an duyuveriyor anneciği, hem de yeri göğü doldurmuş pazarcı çığlıkları arasından!..
Anlayabiliyor musunuz?..
…..
Yo, konuştuğumu değil; “söylediğimi” anlayabiliyor musunuz?..
Yani çıkarttığım sesi değil, “fısıltımı”… Hatta “söylemediğimi” anlıyor musunuz?..
“Evet” diyenler kalsın!.. 

“Savaşacak” orduda olmak

Bu hizmet; “biz olduğumuz için var” değil…
Bizler; “BU HİZMET OLDUĞU İÇİN” varız!..

Bunu iyi anlamak lazım.
Bunu; “eğer ben yere atlarsam bu kedi gitmez” diyen bir pireden daha iyi anlamak lazım!..
…..
Herkese tek tek söylemek imkansız elbette, ama bir kişiye yazıyorum ki çok kişi adına: “Yapma! Bu zor günler inşallah geçecek. Sakın öyle yapma; zaten var olan sıkıntıya sakın bir damla da sen katma!..
Bunu iyi düşünmek lazımdır…
Ağzımızı açınca hayır söylememiz, bu mübarek günlerde çok tövbe ve çok dua etmemiz lazımdır.
…..
Muzaffer orduya katılmak değildir yürekli olmak…
Yiğit olmak, erkek olmak, ve kendi hayâlinin yolcusu olmak; “SAVAŞACAK OLAN ORDUDA” yer almaktır! Hem de her türlü savaşta…
Yüreği olan kişi, orduya; savaşın önünde katılır, sonunda değil!..
…..
Ama madem ki en büyük savaş “cehalete” karşı olandır… Şu an elinde tuttuğun “silahı” atarsan yere;
Ne ile saplanacaksın insanların kalbine?..
…..
İşte, bunu da “gözümüzün bebeğine” yazmak lâzımdır!.. 

Hak

Kader, onu senin baban kılmış… Sonraki zamanlarda, hem onun ve hem de senin “kim”liğin (yani kim olduğun veya kim olmaya çalıştığın) bu gerçeği değiştirememişti!..
Ya, hocanın vermiş olduğu bir ders, etmiş olduğu bir nasihat, söylemiş olduğu bir söz ise “seni kurtaracak” olan…
Sonra ne derse desin;
Onun hakkı ödenir mi?..

Stop
Muammer Erkul
16 Ocak 2002 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir