İntihar dosyası 2 [04 Mart 2000 Cumartesi]

İntihar dosyası 2

Çarşıya çıktığımda kafamda benzer düşünceler vardı. Bazı işleri halledip Hilal Kırtasiye’ye uğradım. Gani önüme “yine” bir yığın kitap koyuverdi. Ben ona “yine” almayacağımı söyledim. O, bana “yine” her zaman böyle dediğimi söyledi… Ben “yine” o beş kitabı da aldım!..
Çünkü birisi Feridüddin Attar’ın “Kuşdili” (mantıku’t-tayr) kitabı idi ve rastgele açıp bir yerine göz attığımda şunları okudum:
…..
“Meryem oğlu İsa,
Neşeli bir peygamber olduğu halde
Ölümünü hatırlayınca
O kadar neşesi gider,
Yüreğine öyle bir korku düşerdi ki;
Oturduğu yer bile teriyle ıslanırdı…”
…..
“İbrahim Aleyhisselam vefat edince Allahü teâlâ sordu;
– Ey bütün halktan devletli, daha bahtı açık kişi,
Dünyada en zor neyi gördün?..
Hazreti İbrahim dedi ki:
– Oğlumu kurban etmek güçtü,
Babamı (üvey) cehennemde görmek güçtü…
Ateşe atılmam, belalara düşerek ömür sürmem
Pek güçtü, pek müşküldü ama
Can vermeye karşı bunlar bir hiçten ibaret!..
Hazreti Allah ona şöyle hitap etti:
– Can vermek sana zor geldiyse de
Can verip öldükten sonra da
Ölçüye gelmez bir hayli güçlükler var.
Kişi o güçlüklere düşerse
Can vermek; ona bir huzur,
Bir istirahat gibi gelir!..”

——————————————————-

Kimden: İsmail Hakkı Doğu
Tarih: 01 Mart 2000 Çarşamba 18:21
Konu: intihar
Öncelikle yazdığınız yazının hoşuma gittiğini düşünebilirsiniz, ama sandığınız gibi pek hoşlanmadım… Nedeni ise insanlara gayet basit bir şey olarak intiharı göstermiş olmanız.
Halbuki intihar etmek öyle sandığınız kadar basit ve kolay bir iş sizin de yazınızda belirtiğiniz gibi insan çok şeyi geride bırakarak kaçmayı düşünmüyor aksine kendisini bekleyen gerçeklerin neler olduğunu öğrenmek bu rüyadan (kabus demek daha doğru) uyanmak için bir geçiş olarak görmekteler.
Bu maili gönderip göndermemekte çok düşündüm ama belki zaten okuma ihtimalinizin düşük olduğunu da varsayarsak yollamakta bir sakınca görmedim. Belki haklı olduğunuz konularda birlikte görüşmek üzere hoşçakalın.
(Cevap: Hoşgeldin demiş miydim ben sana?
Hoşgeldin, iyi ki geldin.
Sevgiyle)
Kimden: Fatma Kahraman
Tarih: 01 Mart 2000 Çarşamba 12:25
Konu: M.Erkul’a
Merhaba Muammer Erkul; sizin yazılarınızı okuyorum ama sadece okuyorum. O kadar güzel mektuplar e-mailler geliyor ki; sadece henüz okuyabilecek seviyede olduğumu anlıyorum. Bunu gayet samimi olarak itiraf ediyorum. Ben size yazı yazacağım zaman kelimeleri özenle seçme gereği duyuyorum. Bu cehaletimle bunda ne kadar basarılı olduğumu bilmiyorum. Siz bir tabipsiniz. Niçin mi? Niçini şu: Ben ağlamaya yatkın ve küçücük olayları büyüten biriyim. Bir olaya üzüldüğüm zaman hemen bir iki satır Muammer Erkul yazısı birebir geliyor. Herkeslere tavsiye ederim. Sizin sevgi zincirinizin bir halkası olmak benim için büyük bir sevinç. Tabii kabul ederseniz.
İçinizdeki sevgiyle kalın…..
…..
(Cevap: Niye sıkılıyorsun ki yazıların konusunda?.. Hepimiz senin gibiyiz aslında, ama hepimiz daha iyi olabileceğimizi düşünüyoruz… Doğrusu da bu değil mi?..)

———————————————————

Bir anonim hikâyeCİK Mezuniyet konuşması

Lisedeki ilk günlerden birinde okul çıkışında, kendi sınıfımdan bir çocuğun okuldan eve yürümekte olduğunu gördüm. Adı Kyle idi. Bütün kitaplarını eve taşıyor gibiydi. Kendi kendime düşündüm, bir öğrenci Cuma günü neden bütün kitaplarını eve taşır ki?..
Hafta sonunda kitaplarıyla uğraşmaktan başka yapacak işi olmayan can sıkıcı salağın teki olmalıydı. Benimse bütün hafta sonu için planlarım vardı; arkadaşlarımla parti ve yarın öğleden sonra için bir futbol maçı…
…..
Omuzlarımı silkip yoluma devam ettim. Yürürken, bir grup çocuğun ona doğru koştuklarını gördüm. Kyle’in üstüne atlayıp kollarındaki bütün kitapları ve Kyle’i düşürdüler ve Kyle bir anda çamurun içinde kaldı.
Gözlüğünün uçup gittiğini ve Kyle’in uzağında çimenlerin üzerine düştüğünü gördüm. Gözlerini yukarıya kaldırdığında bakışlarındaki korkunç üzüntüyü gördüm. Kalbim ona aktı sanki. Hemen ona doğru koştum, etrafında gözlüğünü arıyordu ve o an gözyaşlarını gördüm. Ona gözlüğünü uzatırken;
“Bu çocuklar serseri, hayatı öğrenmeleri gerek” dedim.
…..
Bana baktı ve “Teşekkürler!” dedi.
Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ve bu gerçek bir şükranlık duygusunun ifade edildiği gülümseyişlerden biriydi.
Kitaplarını yerden toplamasına yardım ettim ve nerede oturduğunu sordum. Bana çok yakın bir yerde oturduğu ortaya çıkınca ona daha önce neden kendisini hiç görmediğimi sordum. Daha önce özel bir okula gittiğini söyledi. Daha önce hiç özel okulda okuyan bir arkadaşım olmamıştı. Eve kadar yol boyunca konuştuk.
Onun harika bir çocuk olduğunu farkettim. “Cumartesi günü benimle futbol oyanamak ister misin” diye sordum.
“Evet” dedi.
Bütün hafta sonunu birlikte geçirdik. Kyle’i tanıdıkça onu daha çok sevdim. Ve arkadaşlarım da onu çok sevdiler.

Pazartesi sabahı okula dönerken Kyle yine bütün kitapları ile birlikte karşımdaydı. Onu durdurup;
“Oğlum, sen bu kitapları her gün taşırsan ciddi ciddi epey kas yapacaksın!” dedim. Sadece güldü ve kitapların yarısını taşımam için bana verdi. Sonraki dört yıl boyunca Kyle ile ben çok iyi arkadaş olduk.

Mezuniyet zamanı geldiğinde üniversite hakkında düşünceler başladı. Kyle, Georgetown’da okumaya karar vermişti ve ben Duke’a gidecektim.
Biliyordum ki aramızdaki kilometrelerce yol problem olmayacaktı ve biz her zaman iyi arkadaş olarak kalacaktık. O doktor olacaktı, bense futbol konusunda işletme okumaya gidiyordum. Kyle diploma töreninde okulun veda konuşmasını yapacaktı. Onunla hep “sen inek bir öğrencisin” diye dalga geçerdim.
…..
Mezuniyet töreni için yapacağı konuşmayı hazırlaması gerekiyordu ve onun yerinde olmadığım ve konuşmayı yapmayacağım için memnundum. Mezuniyet günü Kyle’i gördüm. Harika görünüyordu. Okulda gerçekten kendi kimliğini bulmuş olan çocuklardan biriydi. Gözlükleri ile gayet iyi görünüyordu. Benden daha çok kızla çıkıyordu ve kızlar ona bayılıyordu!
Hatta zaman zaman onu kıskanıyordum. Bugün de o günlerden biriydi. Konuşma yapacak olmanın onu heyecanlandırdığını görebiliyordum.
Arkasına vurup; “Hey, koca adam, çok iyi olacak, başaracaksın” dedim.
Bana dönüp yine o bakışlarından, minnet ve şükran dolu olanlardan bir bakışla gülümsedi ve “Teşekkürler” dedi.

Konuşmasına, boğazını temizlemek istercesine öksürüp şöyle başladı:
“Mezuniyet o zor yıllar boyunca size yardım etmiş olan insanlara teşekkür etme zamanıdır. Annenize, babanıza, öğretmenlerinize, kardeşlerinize, belki koçunuza… ama en çok arkadaşlarınıza. Ben şu anda size, biriyle arkadaş olmanın ona verilecek en güzel hediye olduğunu söylemek için burdayım.
Size bir hikaye anlatacağım…”
…..
O ilk karşılaştığımız günün hikayesini anlatmaya başladığında ben inanamayan gözlerle arkadaşıma bakıyordum.
Arkadaşım meğer, o hafta sonu kendini öldürmeyi planlamış ve okul dolabındaki tüm eşyalarını; annesi, ölümünden sonra gelip toplamak zorunda kalmasın diye nasıl toplamış olduğunu anlattı…
Bana bakıp, hafifçe gülümseyerek;
“Çok şükür, ben kurtarıldım, dedi. Arkadaşım şu anda söyleyemediğim şeyleri yapmaktan beni kurtardı…”
…..
Bu yakışıklı ve popüler gencin söyledikleri karşısında onu dinleyen kalabalığın nefesinin kesilmiş olduğunu duyabiliyordum.
Annesinin ve babasının bana baktıklarını ve aynı şükran dolu ifade ile gülümsediklerini gördüm. O dakikaya kadar işin derinliğini farketmemiştim.

Hiçbir zaman davranışlarınızın gücünü azımsamayın.
Küçük bir jest ile bir insanın hayatını değiştirebilirsiniz; daha iyi veya daha kötüye…
Allah, her birimizi birbirimizin hayatlarını bir şekilde etkilemek için yaratmıştır.
Her yeni gün bize bir armağandır!

Stop
Muammer Erkul
04 Mart 2000 Cumartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir