Ben: İyiyim ya, ne olsun işte 🙂
O: …
Ben: Sağolasın. İyi işte…
O: Allah iyilik versin.
Ben: Yok ya, iyiyim dedim ya…
Ha, geldin mi?
O: Geldim evet.
Ben: Balık yakalar gibi oltayı salmıştım, baktım bakalım gelecek misin diye :)))
İyi misin?
O: Sazan atladı demek ki!
Ben: Haha…
O: İyi sayılmam…
Ben: N’oooldiii?..
O: Canım sıkkın. Hayata dair beklentim yok.
Bahar gelmiş neyime…
Ben: Döverim ben senin canını, sıkılmaz!
İttiret boşver. Kime ne zaten, yat uyu. Uyumak her zaman iyi gelir. 🙂
O: Uyudum zaten senelerdir.
Ben: E o zaman uyan!..
O: Uyanınca da olmuyor.
Ben: Bu gün ne gördüm biliyor musun?
O: Ne gördün?
Ben: Araba ilanlarına bakıyordum.
Hani çeşitli şehirlerden ilanlar vardır, arabayı tanıtır ve fotoğraflarını koyarlar.
Her şehirden arabalar var.
O: Evet.
Ben: Bir araba daha gördüm, fotoğrafını DİKİNE KOYMUŞLAR!
Yani arabanın burnu, ön plakası bilgisayar ekranının altında, arka plakası tepede…
:)))
O: Ee?..
Ben: Adresine baktım. Hangi şehir bil bakalım?
O: Tarbzon’dur kesin!
Ben: Ya neden böyle oluyor senin hemşehriler?
:))
O: Hamsiden dolayı sanırım! Sivri zeka yapıyor hamsi 🙂
Ben: Niye ki, hamsi de yatay durabilir.
O: Durabilir ama çok hareketli olduğundan.
Ben: Ama çok komik bir resim.
Geçen hafta Cumartesi da ne oldu biliyor musun?
O: Nedir?
Ben: Biri beni arıyor…
Ben de öyle uykusuzum ki, uyumuşum biraz, tam da o saate denk gelmiş…
Gözümü açtım telefondan acı acı ambulans sirenleri, ödüm patladı!
O: 🙂
Ben: Bizim o akıllı trafiğe sıkışmış bir ambulansın dibinde durmuş da beni oradan arıyor.
Ben uykudan fırlamış aloo diye bağırıyorum o beni bile duymuyor…
Tanıyor musun yoksa bu arkadaşı?
O: Tanıyorum.
Ben: Gittin mi kızıp, yoksa öldün mü?
O: Tanımaz olsam,
Ben: Ha, kimmiş?
O: Hamsi kafalının biri işte.
Ben: Yok canım? O kadar da değilsin, belki de ambulans senin yanında yürümek istemiştir o gün, alınganlık yapma şimdi 🙂
Ben: En son ne zaman balık yedin sen?
O: Bilmem, uzun zaman oldu sanırım.
Ben: Suratın asık, belli ki bundan…
O: Öyle gerçekten. Sanırım yaşlandım artık, bahar da yaramıyor bana…
Ben: Haftada üç kereden aşağısı kurtarmaz bilirsin senle beni. Onun için, işten kovulmadan önce bir balık ısmarla bana sahilde.
O: Ismarlarım inşallah.
Ben: Ismarla ki atıldığın zaman da ben ısmarlarım ikimiz de balıksız kalmayız!
O: Fakat işten atılmıyorum şimdilik.
Ben: Tühh!
Üzüldün mü bana ısmarlattıramayacağın için?
O: Gelir bahar ayları, gevşer gönül yayları…
Aşık olmak istiyorum.
Ben: Haahahahaaa… O ne ya? Sen mi yazdın?
O: Dalga geçme ya…
Ben: Azcık geçeyim, lütfen… Acı bana, biraz dalga geçeyim…
O: Çok da geçebilirsin.
Ben: Benim de biriyle dalga geçmeye ihtiyacım var ama, acı bana!
O: Ama bu da sonucu değiştirmiyor. Artık evlenmem ve çocuk yapmam gerekiyor.
Ben: Derdin ni sanin?
O: Bütün bunlar için de aşık olmam gerek.
Ben: Haaa 🙂 yazdığım yazılar tesirin göstermiş demek, yaşasııınn!
Aşık olmayı bekleme, bir koca bul önce, sonra aşık olursun.
O: Ya ben ciddiyim ya; dalga geçme!..
Ben: E ben de ciddiyim da…
O: 🙁
Ben: Ah, canııımm… Kıyamam surat asma öyle. Senin ne tatlı çocukların olur, sarı sarı ve yeşil gözlü…
Yani "sarışın" ve yeşil gözlü.
O: Olmuyor işte!
Bi kızım olsa, ben de çok severim onu.
Erkek de olabilir, onu da severim…
Ben: Söyle evdekilere evlendirsinler seni.
O: …ama bu gidişle, ancak benden de kız kurusu olur!
Ben: Kız kurusu mu? Pek de kuru durmuyorsun ama; görmeyeli üzüntüden zayıfladın mı o kadar
yoksa?
Ben: Bak sana bir sır vereyim.
O: ?
Ben: Böyle gamlı baykuş (çizgi romanda vardı ya) gibi oturma, neşeli ol…
İnsanlar senin neşeni mutluluğunu görüp sana yanaşırlar.
Bir saattir burda sana şamata yapıyorum, hâlâ suratın asık.
Ne kazanacaksın ki somurtmakla?
O: İnsanlar bana yaklaşıyorlar, orda bi sorun yok şekerim.
Ben: Nerde var peki?
O: Fakat doğru düzgün bir insan evladı yok.
Belki de hata bendedir, bilmiyorum ki…
Fakat sonuca baktığımda; yaş 31…
Ben: Bitir önce sözün de, bir şey diyeceğim…
O: Bitti, buyur söyle.
Ben: Ne kadar da çabuk bitti böyle. Bu kadar mı azdı senin canını sıkan şeyler ya, ketum yaratık!
Söylemiyorum işte, suratını asmaya devam etttiğin sürece…
Hadi gül;
GÜL HADİİİ!..
O: Nasıl güleyim ki?
Ben: Ahan da bööle :)))
O: Canım sıkılıyor şeker, nasıl güleyim?
Ben: Söylemiyorum ula gülmeden
..kal kocasız!
O: Koca da değil valla…
Ben: İnadım senden fazla
O: Aşk…
Ben: Ya gülersin, ya da gidiyorum!
O: Git sen de git! Tek başıma kalayım…
Ben: Caz yapma!
O: Öleyim…
Ben: Ne dersen de, güleceksin ve ancak o zaman öğreneceksin!
O: Neyi öğreneceğim?
Ben: …seni keçi, gülsene!
O: Herşey kısmet, vakit saat…
Ben: Gülsene…
O: Bunları mı öğrencem?
Hiç birinizin bişey bildiği yok.
Ben: …
O: Yalancılar!
Ben: ….
O: …………………….
Ben: :)))
O: Sen gül.
Çok bişey mi istedim?
Ben: Ben gülüyorum işte zaten.
O: Bu dünyada 1 kişiyi de ben seveyim isterdim,
o da beni sevsin aynı anda…
Ben: Sen de gül, birşeyler olur belki, somurtunca ne kazandın?
O: Gülünce de kazanamıyorum ki…
Gül gül sırıt!
Gelmiyor içimden…
Ben: Gerçekten de var ya, sen en az iki aydır balık yememişsin.
Çikolata da yemedin mi bugün?
Hiç seni bu kadar inatçı görmemiştim.
Bir gül de, sana bir akıl vereyim dedim, inadın tuttu.
O: Peki, güleyim o zaman
🙂
Vereceğin akla ihtiyacım var, ben çıkamıyorum işin içinden çünkü.
Ben: Hah şöyle…
Nihayet…
O zaman sözümü tutayım, sana en iyisinden bir akıl vereyim…
O: Dinliyorum.
Ben: Koy kendini ortaya…
Sonra geç kendinin karşısına…
Bak bakalım iyice, ne göreceksin.
Erkek olsan şu baktığın hatunla evlenir miydin, ona aşık olur muydun?..
Veya ona aşık olman için onun ne yapmasını, nasıl olmasını beklerdin…
Karşındaki sen, senin aşık olacağın hale geldiği zaman, inan ki ona başka da aşıklar çıkar…
Hem de samimi aşıklar…
Ama önce sen onun gözlerine bakıp, İŞTE BUU demelisin!
Ben: Orda mısın?..
O: Burdayım.
Ben: Kendine baktığın zaman;
"ben bu kıza aşık olurum", dedin mi hiç yakında…
O: Her zaman diyorum.
Kendini beğenmiş deme şimdi bana ama 🙂
Ben: ..yok eğer demediysen, bunu başkalarından nasıl bekliyorsun ki?
O: Sorun orda değil, karşıma çıkan insanlar tuhaf. Yani hatayı karşı tarafa atmak değil bu…
Bi tanesi bana demişti ki: "Balkona çıkmayacaksın kıskanırım!"
Düşün şimdi, ben böyle adamla nasıl anlaşiim ?
Anca, yürü git dersin!
Ben: Balkonsuz evde otursaydınız…
O: Ya dalga geçme yaa 🙂
Ben: Şart mı balkon!
Ne diyeyim ki…
Balkon, yemişim balkonu…
Ben olsam balkonları yıkardım.
O: Sen akıllısın yıkardın.
Ama bu salak ilk anda hemen yasak diyince ben de kaçtım 🙂
Bi tanesi dedi ki; çok çekicisin yok şöyle güselsin… Ama ben evlenme niyetinde değilim.
Gel biz seninle başka şekilde bi ilişki yaşayalım!
E şimdi ben bu adama ne diyim?
Git yoluna dedim.
Bi tanesi sen ne kadar anlayışlısın böyle dedi…
Orda mısın ya?
Ben: Dinliyorum…
O: Ben çok anlayışlıymışım.
Ben: Yani…
O: Ama evlenilecek kızmışım.
Gitti o, evlenilmiyecek birine!
Öbürü, ben çok kıskancım dedi. Saat 9’da evdeyim demiştin, neden 10’da geldin, dedi.
Ama söylemiştim sebebini dedim.
Olmadı… Bilmiyorum.
Ben: Bi dakkka, sen şimdi bu geçmişte kalmış olanlar ile mi evlenmek istiyorsun, yoksa yeni biriyle mi?
O: Ben olanları anlatıyorum.
Ben: Yeni biriyse aradığın, bunları niye anlatıyorsun?
O: Karşıma bunlar çıktı. Artık inancım kalmadı. Demek istediğim bu.
Ben: Ben de olanları anlatmaya başlarsam sabah olur laf bitmez!
O: Ya bende bir tuhaflık var, ya onlarda var.
Fakat sonuca baktığımda olmuyor işte…
Ben: Nasibini bulmak için yürüyorsun sen, gerisini boşver…
O: Nasibim yok galiba, öyle görüyorum artık açıkçası.
Ben: Otuz ve üstü tanıdığım belki 20 tane kız var, yalnız değilsin.
Nasibin olup olmadığını sen nerden bilecesin ki, hayret!
O: Benim etrafımda da birçok benim gibi arkadaşım var zaten, yalnız olmadığımı biliyorum.
Fakat bu benim sorunumu çözmüyor.
Ben: Haa bak şimdi… Bu konuya girdiğim zaman beni topa koyuyorlar. Yazdıklarımı oku, yazacaklarımı da oku… Bu konuyu burada açmayayım. Sonra kendimi perişan ediyorum anlatmak için. Bütün enerjim tükeniyor.
Ama haklısın.
Maalesef toplum …a battı, anlattıklarının hepsi de bunun neticesinde olan şeyler…
Birinci adım: Dünyanın neresinde var acaba şu Belediye Nikahı ……….’nın kalkması lazım…
Belediye kanalizasyon döşer, asfalt döker, çevreyi temizler. Ama biz nikah kıydırıyoruz belediyelere.
Ne alaka mı?
O: Ne olması lazım?
Ben: Aslına dönmesi lazım her şeyin.
Yüzde 55 kadın, yüzde 45 erkek var, matematikten anlar mısın?
Kadınlar da senin gibi kariyer sahibi, güzel ve okumuş, paraları da var…
Yani kadınlar seçici…
Yeter bu kadar, can sıkacağım sonra…
O: Bilmiyorum ki…
Okumasaydık belki, eski zamanki gibi.
Kiminle evlendirseler kabul etse idik. Şimdiye 3-5 çocuğumuz olurdu.
Mutlu olurduk olmazdık, zaten önemli olmazdı. O hengamede çoluk çocuk yuvarlanıp giderdik…
Ben: Neden mutlu olmayacaksın ki?
Babaannen mutlu değil miydi?
Senden mutluydu, ben bile biliyorum…
Bir yanlışın içinde toplum, yanlışııın…
O: Ama hayatı boyunca lanet bir adamı çekti!
Onu da ben biliyorum.
Şu an n’oluyor ama? Kimse kimsenin kahrını çekmiyor.
Kadının ekonomik özgürlüğü var.
Ben: Lanet bir adamı mı çekti, yoksa o sabrıyla cennetin kapısını mı tıklatıp durdu, rahmetli…
Para bi ..k değil…
İnsanlar yavaaaaaaaaaş yavaş anlayacaklar bunu…
Anlıyorlar zaten.
O: Orası öyle de. Ben cennetlik olayım diye ömrümü sevmediğim ve eziyet gördüğüm biriyle devam ettirmek…
Ben: Ssssss…
O: ..de istemiyorum.
Ben: Saçmalama, bu da nasip…
O: Ya, evet, herşey nasip, ona bi sözümüz yok.
Ben: Babaanneyi görürsün inşallah bu gece rüyanda…
Önce ahiret hayatı, çünkü sonsuz olan o…
Ama bu arada dünyada da ele geçenin en iyisi…
Buna tamam.
Ama bu arada bunalmalara da sabredeceksin…
O: Et etme, elden bişey gelmiyor.
İstersen çatla ortadan, olmayacaksa olmuyor.
Ben: En iyisi ve kolayı HAYIRLISI diye dua etmek lazım.
Bu mevzuyu kapatalım burada olur mu, benim biraz işim çıktı. Sonra devam ederiz gene…
Bir ara konuşuruz hatta oturup, tamam mı şeker?
O: Peki.
Teşekkür ederim vakit ayırdığın için.
Ben: Allahü teala en iyisini versin sana iki cihanda.
O: Sana da inşallah.
Ben: Amiiin.
Canımsın benim.
O: Sen de benim.
Başbaş.
Ben: 🙂
İyi geceler.
(05 Nisan 2010)
Hay ağzın bal yesin abi!
Önce ablama hayırlı, gönlüne göre bir kısmet dilerim.
Ben anlamam öyle ince işlerden ama şu nikah işini belediyelerin yapıyor olması beni de düşündürür hep.
Bi de bu ikinci evliliğin yasak olması meselesi. Kalantor adamlar (afedersiniz)çok amaçlı kullandıkları sekreterlerinden başlayıp sayısı belirsiz metres tutuyorlar, bu yasak olmuyor. Amma bir vatandaş çıkıp dini nikahlı karısıyla tertemiz yaşayınca yasak oluyor!
Bu iş baştan bozuk bence.
Sizin gibi kalem sahipleri bu konuları daha sık ve uzun dile getirirse çözüme katkısı olacağını sanıyorum abi.
Hürmetler.
Ahh canıımm… Bende de ne hikayeler var böyle bi bilsen.
Çeşit türlü koca adayı hikayeleri 🙂 Anlatmaya başlamayayım bitmek bilmez, içimiz şişer durduk yere 🙂
Anlıyorum ben seniii…
Neyi merak ediyorum biliyor musun?
Evde kalmış kızlar mı seni buluyor, sen mi evde kalmış kızları buluyorsun? Yoksa kızlar seni bulduğu için mi evde kalıyor? ;)))
Onlardan senin bildiğin biri