Odunluk!.. [18 Şubat 2004 Çarşamba]

(Kim olduğu önemli mi şimdi; “biri”ydi işte!..)
…..
Bahar gelir gelmez, “yapılacak iş geciktirilmez” düşüncesiyle siparişi vermişti. İki hafta sonra iki ton daha kömür yığdılar içeriye…
Geçen kış bastırmadan aldıkları henüz bitmediğinden, neredeyse dolmuştu kömürlük. Ama, daha odun alınacaktı…
Alındı da…

Şu taraf odunlara ayrılmıştı…
Her sene yenileri yığılıyordu eskilerin üstüne. Kış boyu yakılıyor, ve eskiler bitmeden, yeri boşalmadan tekrar yığılıyordu…
Bahar gelinceye kadar hep üsttekiler alınıp yakıldığı için alttaki odunların küçük bir kısmı gün ışığına çıkıyor; kabuklarının ufalandığı, içlerinde kurtlar dolaştığı, neredeyse parmak soksan içine girecek kadar koflaştığı görülüyordu ama, bunu incelemeye pek fırsat olmuyor; çünkü yeni odunlar geliyordu tekrar eskilerin üzerine, hem de çeki çeki…

Kamyonla gelen odunlar bahçeye dökülünce taşıyıcılar işe koyuldu. Ama yeni gelenlerin yarısından çoğu dışarıda kaldı, bahçede…
Ee, şimdi ne olacaktı?..
Ne olacak; satın alınmış odun için “bunlar fazla, alın geri götürün” denmezdi ya… Ve koca bahçede yağmur, çamur ve ayak altında bırakılmazdı ya…
“Hadi, dendi… İyisi mi biz şu odunluğu biraz büyütelim. Her sene, her sene aynı sıkıntı oluyor zaten!..”

Büyütüldü odunluk…
Ama,,, seneye biraz daha büyütüldü…
İlginç olan; sonraki sene biraz daha büyütüldü. Çünkü, nasılsa bahçe kocamandı!..
Yeni gelen kömür ve odunlar odunluğa dolduruluyor, artan kısmı kapının dışına istifleniyordu… Bahçedeki ağaçlardan dal-budak; bakkaldan, manavdan kutu-sandık geldikçe, onlar da odunlukta bir kenara yığılıyordu.
Yığılıyordu da peki sonra ne oluyordu?..
“Hadi, deniyordu… Şu odunluğu birazcık daha büyütelim!..”
Nasılsa bahçe kocamandı, ve nasılsa bahçenin karışanı görüşeni yoktu. İki direk, birkaç tuğla ve üç beş kiremitle odunluk biraz daha büyütülüyordu…

Kimin odunluğu kaç metrekare, aslında pek umurumda değil, biliyor musunuz…
Ben.. Yıllar önce… Büyük bir otelde takip ettiğim pahalı bir seminerde sadece şunu öğrenmiştim:
“Kilo almamanın iki yolu var. Birinci yol: Yakacağın kadar yiyeceksin! İkinci yol: Yediğin kadar yakacaksın!..”

Anlamayan var mı?..
…..
Şimdi fark ediyorum ki; belki kişisel gelişim, belki satış teknikleri, belki iradeyi kullanma, belki motivasyon, ve belki de kim bilir hangi konudaki o seminere, o kadar parayı, meğer bu cümleyi size taşımak için ödemişim…
…..
Değmiş bu paraya, değil mi?..

Stop
Muammer Erkul
18 Şubat 2004 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir