Örnek insanlar
A aa, bakın “şimdi” aklıma ne geldi. Hem de ilk defa geldi… Ve iyi ki sokakta falan yürüyor değildim de hemen yazabiliyorum bu satırları.
…..
İster kral olsun, ister peygamber… İster efendi olsun, ister köle… İster müdür olsun, ister memur herkes, ama herkes “NE VERDİĞİ” ile hatırlanıyor, farkında mısınız?
ÖRNEK İNSANLAR; VEREN İNSANLAR…
Yani, fedakâr insanlar.
Hiç duydunuz mu, birinin;
“Helal olsun adama, seksen sene biriktirmiş de hiç kimseye zerre kadar faydası olmamış” dediğini…
Yahut siz; “Aferin falancaya be, hayatı boyunca hiç kimseye TEBESSÜM BİLE VERMEDİ” dediniz mi?..
Bırakalım bugün kalabalık lafları da, sadece şunu hatırlayalım, hadi:
HERKES, “KİME NE VERDİĞİYLE” HATIRLANIYOR…
Acaba ben herhangi bir şey verebiliyor muyum yaratılmış olanlara?.. Acaba senin elinden, dilinden, yüzünden, bakışından hatta gönlünden bir şeyler alan var mı yaşadığın müddetçe?..
Buna “EVET” diyorsa seni tanıyanlar… Hiç durma, aç kollarını kocaman ve sarıl kendine. Çünkü sen;
SEN NE GÜZEL BİR İNSANSIN!..
———————————————————
Bilinmeyenler!..
(Üç)
Bendeki “AİLE MIKNATISI”nı çözen sebeplerin en başında, işte bu yemek sofraları gelir…
Annem dahil evdeki herkesi zor kullanarak “hizaya” sokmuştum. Hiza, elbette kendi hizamdı!..
…..
Ben varken hiç kimse ağzından yağ sızdıramıyor, ağzını şapırdatamıyor, azı dişlerinin arasına takılanları elleriyle kurcalamaya, çekip çıkarmaya çalışamıyor ve geğiremiyordu…
Ama babam;
Babam (özellikle de ben büyüdükçe), sanki bu evde bana karşı da üstün ve hâkim olduğunu iddia eder ve bunu ispat etmeye çalışır gibi bile bile (sanki inadına) yapıyordu bunları…
Yemekte ve yemeğin arkasından öyle bir geğirti tutturuyordu ki;
“Brröğürrrgğhhy!..” diye çıkarttığı acayip sesli bu geğirmelerinin, sanki ta kalın bağırsağından kopup geldiğini sanırdın!..
Midesi belki herkesten fazla gaz yapıyordu… Bazen ilaç kullanıyordu ama, gaz problemi olan ne ilk insandı bu dünyada ne de son…
Benim babamdan istediğim iki şey vardı sadece, sadece iki tane…
Biri; bizimle sofraya oturan herhangi biri kadar bana da saygı göstermesi…
Diğeriyse; geğirmesi geldiği zaman özellikle sıkıştırıp öttürmek yerine, gırtlağını genişletip açması ve ağzını kapalı tutması…
Çok mu zordu bu? Elbette hayır!..
Ve benim onlara çektirdiğim pek çok problemimle yıllarca uğraşmalarının asıl sebebinin de babamın bu inadı olabileceğini hiçbir zaman anlayamadılar!..”
“Konuşmayı hiç denemedin mi babanla?”
“Birkaç defa denedim tabii. Hani ortaya söyler gibi söylersin ya!.. Sinirden patlamak üzeresindir de kendini tutarsın, sakin ve kısa bir cümle kurarsın hani. İşte öyle…
Babam biliyordu bu işe ne kadar duyarlı olduğumu, ama ben büyüyüp irileştikçe, boyum onun boyuna yetiştikçe anlamadığım bir boy ölçüşme içine giriyordu benimle…
…..
Bir gün erkek kardeşim (o zaman o orta ikiye, bense lise üçe gidiyordum) başka bir şey için bana kızdı ve yemek yerken sinir etmek istedi. İstediği de oldu, çünkü dolu tabakla kafasını yardım!.. Kafasındaki ve üstündeki kanlı musakkaları peçeteyle temizlemeye çalışarak hastaneye götürdüler ve dört dikiş attırdılar. Kaşının iki parmak üstündeki izi hâlâ durur.
Akşam babam öğrenince; birikmiş bulunan sinirimden kendine de pay çıkardığı için ciddi biçimde dövdü beni. Sebep kardeşimin yarılan alnı gibi görülüyordu. Ama ben, babam bana vururken, gözlerinde; kendi pis yemek yeyişine ve geğirmelerine sinir oluşumu hazmedemeyişini görüyordum… Her vuruşunda görüyordum bunu ve her vuruşunda kinim birikiyor ve daha da büyüyordu içimde…
…..
En çok kardeşim korkmuş, yemek yerken boş bulunur da yanımda kaza ile geğirir falan diye, bir daha mecbur kalmadıkça benim bulunduğum sofralara oturmamaya başlamıştı. Ben de mümkün olduğu kadar babamın bulunduğu yemeklerde bulunmamaya çalıştım…
O zamana kadar hepimiz, eğer bir aksilik olmamışsa aynı saatte evde toplanmaya çalışırdık. Bunu annem isterdi asıl… Hem, hepimizi aynı anda göremezse üzülür, hem de sofra ve bulaşık gibi işleri bir defada bitirmek kolayına gelirdi.
Ama o günden sonra her şey değişmeye başladı.
Çünkü ben, kimse tedirgin olmasın diye ya erkenden gelip aceleyle bir şeyler atıştırıyor, veya (eğer gecikmişsem) dışarıda bir şeyler yiyor ve (özellikle) daha da geç kalmaya çalışıyordum.
DEVAMI YARIN
Stop
Muammer Erkul
13 Şubat 2001 Salı