“Özel” bir gün
En az onsekiz sene olmuştur, babamın; “Onsekiz yaşına girdin… Eşşek kadar adam oldun!..
Bırak artık resim-mesim çizmeyi, bırak mektuplarla oyalanmayı da gir bi fabrikaya iş öğren!..” dediğinden beri.
Rahmetli anacığım da üzülüp dururdu hep…
“Oğlum, aç kalırsın… Evini geçindiremezsin…
Bırak ev geçindirmeyi; kimse sana kızını vermez…
Yarın birini görsen de beğensen… Biz de senin aklına uyup varsak kapılarına, bize ilk soracakları soru ne olur;
-Oğlunuz ne iş yapar?..
Ben ne derim elin insanına, yavrum?..
Bu kitaplar-kağıtlar, boyalar-mektuplar karın doyurmaaaz, doyurmaz… Girsene baban gibi bir fabrikaya, yahut katılsana bir memuriyet imtihanına. Kazanırsın belki; herkes kadar aklın vardır herhalde!.. Kesersin saçlarını, oturursun, çalışırsın… Beklersin emekli olmayı…
Askerden döndükten sonra da ablacığım çözüm üretmişti:
“Sen en iyisi, çalışan bir kız bul oğlum… İkiniz birden çalışıp evinizin kirasını ödersiniz. Her akşam da gelip bizde yemeğinizi yersiniz, n’oolcak ki?.. İstersen eniştene söyleyeyim de sana bir atölyede iş ayarlasın, ha?.. Ama önce herkes gibi traş olmayı öğrenmen lazım!..
Ben acaba bu sözleri kaç kere duydum, kim bilir!.. (eyvah! Kaplumbağa tersine döndü, bi dakka…)
Şu an masamın üzerinde üç gündür okuya okuya bitiremediğim bilgisayar mektupları var (kağıda basılmış halde). Ayrıca onlardan daha fazla okunacak faks ve bir o kadar da normal mektup…
Bu sabah, aynen şu sözü duydum;
“Ya, kestir şu saçlarını artık…”
Devam edeyim mi?..
Yeter bu kadar, birileri dalga geçmeye başlayacak! (ama bugün bir yandan da düşünüyorum; acaba ben olsam, benimle evlenir miydim?!..)
Peki neden yaşandı bunca “tuhaf”lık?..
Galiba (senin) yüzünden!..
Çünkü ben, hep; senin, bugün yazdığım bu yazıyı okuyacağını biliyor ve hayal ediyordum. Başka şeyler pek de umurumda değildi…
Ama, nerden çıktı şimdi bütün bunlar, dersen de söyleyeyim:
Bugün benim doğum günüm…
Düşünmüyor da değilim hani; kaldırıp atmayı bunca kitabı, kalemi, yazıyı mektubu, resmi ve karikatürü… Hatta kaplumbağayı!
Herkes gibi giyinmeyi, herkes gibi traş olmayı ve herkes gibi düşünüp, herkes gibi girip bir fabrikaya, emekli olmayı beklemeyi…
Yahut bir memuriyet imtihanına katılmayı;
Herkes kadar aklım yok değil ya!..
———————————————————
Mutlu günler….
İstanbul’da oturuyorum ve iktisat’ta okuyorum. İzninizle bu mektubumda köşeniz hakkındaki fikirlerimi beyan etmek istiyorum.
3 yıldır Türkiye Gazetesi’ne abone olduğum halde köşenizi önemsemeyen bir okurdum. Düşüncelerimi açıkça sergileyen bir yapıda olduğum için özür dilerim ama gerçeklerden kaçınmam. İlk zamanlar köşenizi ve yazılarınızı kaale almamamın tek nedeni; “eğlence sayfası” olarak değerlendirmiş olmamdı ki, bu değerlendirmeyi yazılarınızı hiç okumadan yaptığım için şimdi ne kadar büyük bir yanılgıya düştüğümün farkındalığıyla pişmanım. Halbuki yazılarınız insanı kasvete boğmadan ve tüm sahtekar görüş ve düşünüşlerden uzak bir aktarımla okuyucusuyla buluşmakta; aynı zamanda insana olumlu açıdan yaşama azmi veren ve yaşanmamış nice gerçek yaşanası güzellikleri yaşatma çabasına iten bir tarzdaymış.. “Ne olursa olsun, sıkılsam da bu köşedeki yazıları mutlaka sonuna kadar okumaya zorlayacağım kendimi” diyerek köşenizi okumaya başladığım o ilk günden sonra, sayenizde hayatımın akışı değişti ve hayata dair tüm olumsuz ve umutsuz düşüncelerim silindi… Şimdi artık yazılarınızı bırakın, düşünceleriniz bile bana ve köşenizi tavsiye ettiğim arkadaşlarıma ve eğitim görevlilerine az gelmekte! Sözün özüyle köşeniz, insanoğluna adeta bir beyin geliştirici -sağlam ve radikal karakter kazandırıcı- insanca ve hayatın tüm güzellikleriyle bütün halinde yaşatıcı bir şifa kaynağı…Umut dolu nice yeni başlangıçların ilham eşiği…İşte köşenizin abonesi olduğum günden bu yana fikir ve hayat tarzımda meydana getirdiğiniz gelişmeler:
Saygım: Sadece insanoğluna, gerçekçi ve yapıcı tüm olumlu düşüncelere…
Sevgim: İnsanoğluna-vatanıma ve hayata…
Onurum: İnsanca şerefli yaşamak…
Mücadelem. Her acımasız oyuna karşı, önümdeki dipsiz uçurumları sevgiyle aşabilmek…
Kavgam: Sadece sağır-dilsiz görüşlerle…
Korkum: Sadece dünyanın tas tas kanında sevgisiz yüreklere yem olmak…
Umudum: Hakk’a, inanana yaraşır şekilde dönebilmek…
İdealim: Ülküsüz, dönek, korkak ve yaltakçı bir sahtekar olmadan hayatın yokluğa akışını durdurabilmek…
Kinim: Artık hiç yok.
Savaşım: İnsanoğlunun amaçlarını ve şerefli-sevdalı hayatını parsellemeye çalışan, sahte cennetin bedava yemiş dağıtan rüşvetçilerini “sevdalı” bir hayata yöneltmek…
Hayat tarzım: Şereflice, kararlı ve emin adımlarla ilerlemek, sevginin ve hayatın en iyisine-en güzeline doğru…
Amacım: Süt hakkıma pis su doldurmamak…
Elde etmeye çalıştığım tek kazanç: İnsan olarak doğdumsa; karakterli, sevgi ve umut dolu insan olarak yaşamak…Adını yaşattıracak insan olarak hayata veda etmek!..
Güven kaynağım. Önce Yaradanım, sonra Stop köşesi ve sevgi ailesinin üyeleri.
Herşey için size ve sevgi ailesi üyelerine sonsuz teşekkürler…
Radikal başarınızın daimi olması temennisiyle!
Sultan Sipahi
Marshall Foch dedi ki:
“-Dünya üzerinde en güçlü silah ateşlenmiş insan ruhudur.”
E-MAİL KUTUSU
Çetin’i büyütemedin
Kimden: Ali Yılmaz
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 24 Ağustos 1999 Salı 11:41
Konu: selam!
Selam muammer abi ben İstanbul’dan sana mail atıyorum. Yahu şu Çekirge Çetin’i bir büyütemedin, daimi okuyucun Osman…
Cevap: Yavrum; seni baban mı çizip büyütüyor?… Çetin büyüdükçe büyük çizeceğiz işte! Çok eskiden, aha şu kadarcık; Osman’ın “o” su kadar çiziyordum da millet gözlüksüz göremiyordu, buna şükret…
Birşey anlamadım
Kimden: Bilgehan Akyüz
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 23 Ağustos 1999 Pazartesi 23:00
Konu: all right
Sizin yazılarınızı okuyorum ama şu ana kadar herkes gibi birşey anlamadım. İnşallah birgün anlarım.
Cevap: Anlasaydın; “Bu çocuk benden zekî” diye kendi kendimi yerdim zaten… Ben bu yazıları binsekizyüz (sayman var di mi) gündür, üç kere de yayınlanmadan önce okuyorum haberin var mı?.. Ama yine de günün birinde anlayacağımı umuyorum… Hiç sana e-mail yolladım mı; “Ben Muammer’in yazılarını anlamıyorum” diye, ha?.. Cık cık cık!
Stoplayanlar
Celal Ünver, Nur Ray, Emre Dervişoğlu, Şeyda Eren, Ersan Solmaz-Edirne, Faruk Yavuz, Burak Özsaraç, Semih, Elif, Hülya Kılıç-Almanya, Ceasar-Konya, İbrahim Şaşmaz-Malatya, İsmail Çiçek, İsmail Kavutcu, Cüneyt Balantekin, Kübra Özdemir, Mehmet Kuzu, Abdullah-Ankara,
Stop
Muammer Erkul
26 Ekim 1999 Salı