On gazeteye bedel sayfa…

 

 

Muammer abiciğim, Meryem ben, Yalova’dan. Söze nasıl başlayacağımı bilmemekle beraber sanki ben size sizinle geçirdiğim anlarımı anlatmasam da biliyormuşsunuz gibi garip bir his var içimde…


Ben gazete ne demek Türkiye Gazetesi’yle öğrendim gerçek manada…
İlkokuldayken hatırlıyorum annem; "orta sayfası yok mu, 10 gazeteye bedel" derdi hep… Belki de okumamı geliştirdim oradaki hikayelerle… Ve büyüdüm, büyüdükçe farkettim ben de sayfa sayfa gazetenin yapraklarını: Evet orta sayfası bedeldi birçok yayın aracına, ama bir de adam vardı orda her okuduğumda beni hissettiren, içimde cümle haline getiremediğim kelimeleri toparlayan en güzel şekılde anlatan biri vardı… Ben yazılarını kesip saklamaya başlamıştım… Ve birgün baktım kocaman bir dosya olmuş… Alttaki sayfalar sararmaya başlamış…Üniversiteye başladım sonra,, gazete alamadım hergün ama evde benim için saklanıyordu orta sayfalar…Burdan Ömer Söztutan abime de selamlar olsun, hala "bizimkiler" köşesini okuduğumda tebessümüm gün boyu sürer…
Aradan zaman geçti hayat imtihan dünyası biz taşınmak zorunda kaldık… Ben Konya’da okuldayken eşyalarımızın olduğu bir koli yardıma muhtaçlara verilmiş… İçinde birkaç eşya varmış… Ve kolinin içinde benim yadigar mavi kocamaann klasörum… Yani Muammer abimin yazıları,, hatıralarım… Hissettiklerim… belki çoğu zaman kendime dahi anlatamadıklarım… Hepsi o koliyle başka bir dünyaya armağan edilmiş… İçim yandı eve gelip öğrenınce… Tek tesellim umarım birisi açıp bu nedir demiştir ve nasiplenmiştir inşaallah..
 
 
 
 
 
 
Daha sonra bir süre takip edemedim köşeyi,, gazateyi daha doğrusu… Ve geçen gün nette arama yaptım arşivden okumak için… Sonra tevafuk siteyi gördum… Artık bir şekilde bu adama ulaşmam gerekiyor diye düşündümm… Ben de burdayımm, selam olsun, demem lazım dedim kendi kendime…
Ve helallik istemeliyim tabiikiii… Sevgiler kere sevgiler selamını yıllardır habersiz kullandığım için…
 
 
 

Muammer Erkul şu an benim yazdıklarımı okuyorsa Meryem sadece Rabbine şükreder… Ve der ki:
Ben onu okurken hissediyorsam kedndimi,, nolur o da beni hissetsin kendi gibi… Yani bir güzelliktir bu hayatta aslında… Düşünüyorum da kaç tane yazar kıskanılır köşesinde yazdığı "canımsın"ı kime yazdı diye…Ben Muammer Erkul’u değil,, ona bu cümleleri kurduranı kıskandım aslında…
Ama öyle tatlıydı ki bu duygu bile,, her okuduğumda sızladı burnumun direği!..
Sanırım Meryem yordu sizi,, nolur helal edin hakkınızı abicim.. İnşaallah görüşelim tekrar,, ben burdaydım. Burdayım ve burda olacam Rabbimin izniyle…

Şimdilik sevgıler kere sevgiler…
🙂

 
Meryem, Yalova’dan
 
 
 
 
 
 
İşte bak…
Sen de benim "canım"mışsın da;
..bunu ne ben, ne sen, ne de bir baş
kası, hiç birimiz bilmiyormuşuz!
🙂
 

Muammer Erkul

26 yorum

  1. Sevgili Meryem, çok duygulandım yazdıklarını okurken… Samimi, özü sözü bir, yürekten yazılan satırlar kendini öyle belli ediyor ki, yukarıda olduğu gibi…

    Sen de hakkını helal et olur mu, senin kadar vefalı ve yürekli olamadığım halde, o çok hoşlandığın “canımsın” kelimesi bana da yazılmış olduğu için…

    Sevgili Meryem, ne iyi etmişiz de okumuşuz gazetemizi değil mi? Bizim ailelerimiz ne kadar doğru bir iş yapmışlar… Farkında olarak veya olmayarak ne kadar ileri görüşlü, ellerinde çapa ile tarlaya giden, ellerinde kova ile ahıra giden aydınlarımız da var bizim… Ne kadar aydın insanlarmış bizim ailelerimiz sevgili Meryem…

    Aksi halde; her köşe başında, “şu tanımadığım adam bana bakıyor ve kimbilir neler var aklında?” “Şu tanımadığım insan bana yazıyor, kimbilir neler planlıyor?” Şeklinde şizofrenik düşünceler dururken, ben senin ve senin gibilerin samimiyetine, Muammer abinin samimiyetine, Muammer abiyi sevenlerin yürekliliğine bırakın inanmayı, yemin dahi edebilecek durumda nasıl olabilirdim?

    Allah razı olsun senden Meryem, tekrar şükürü aklıma getirdiğin için, tekrar bu güzelliği iliklerime kadar hissettirdiğin için ve zaten hiç bir yere gitmediğin, hep içinde olduğun sevgi ailesinin, sadece görünmezlikten çıkmak suretiyle seni tanımasına fırsat verdiğin için…

    Hasretle öpüyorum seni canım kardeşim…

    SULTAN GÜL

  2. Evet sevgili Sevgi Ailesi ben de Fatma, Meryem kardeşim yazmış, paylaşmış ben içimde yaşarım çoğu güzellikleri ama şimdi yazmak şart oldu diye düşünüyorum.
    Ben daha ilk geçlik yıllarımda tanıştım Türkiye Gaztesi, ve Muammer Erkul köşesiyle, gazete gelince kardeşimle ben, paylaşamazdık ilk sen okursun ben okurum falan diye ama sonuçta okurduk. Ben o yıllarda yazmayı da çok seviyordum, ve kendimce bişeyler yazıyordum. Birgün o, yazılarını okuduğum, ve hiçbir zaman onu tanıyamayacağımı, ona hiç yazamıyacağımı sandığım, yazılarıyla duygu seline kapıldığım yazarla tanışmak bana da kısmet oldu. Bana dediki;
    Madem okuyorsun, neden yazmıyorsun sitede?
    Aslında yazıyorum ben ama yazmıyorum dedim. Neyse Meryem arkadaşımı kıskandım doğrusu ama zaten bütün bu yazılanlar bizim sesimizin yankısı gibi geldi bana, ben de paylaşmak istedim.
    Sevgili Muammer Erkul’dan önemli bir ricam var bizi sensiz bırakma!..

    FATMA

  3. Oh beee :-)) Boşuna dememişler “güzellikler paylaşıldıkça çoğalır” diye. “Ben seni adını bilmeden sevdim”i Muammer Erkul boşuna yazmamış :-))

    İçinde yaşama lütfen herşeyi sevgili Fatma, arada bir böyle paylaş ki bizler de nasibimizi alalım bu sevinçten 🙂

    Muammer Erkul, isteyerek bırakmaz bizi ondan kuşkun olmasın. (yerine cevap verir gibi oldu ama, mazur görün) Bugüne kadar olanlar bir yana, bundan sonra sen de bizi sensiz bırakma olur mu?
    Sevgiler kere sevgiler…

    Not: Eeeee diğerlerimiz nerede :-)))

    SULTAN GÜL

  4. Muammer abimm… Sultan Gül… Fatma…
    Bugun sızler beni o kadar anlatılmaz bir hale soktunuz kii… Bu akşam tam ayaküstü işten çıkarken aklıma geldi bir daha siteye bakmakk ve dondum kaldım okurken…
    Sonra oturdum koltuğuma ağladım,, tam da yetişmem gereken ders saattinde… Attım kendimi dışarıya yağmura karıştı gözyaşlarım… Öyle mahcup öyle mutlu bır o kadar da şımarıktı ki ruhumm kendi kendime gülerken,,
    siz.sınız tum bunların sebebı..ewe geldıgımde Annem rahatsızdı… Ve ben ona mailimden bahsetmemiştım… Dedim ki; “anne, Muammer Erkul beni tanıyoo biliyo musun, benden haberi war artık!..”
    Ve anlattım 🙂 gözlerinin içi güldüü o an,,
    sadece şükrediyorum ve inanamıyorum hala yıllarca beraber güne başladığım, en çok onu dinlediğim, en çok ona özendiğim, en çok onu kıskandıgım, en çok ve sadece onu ulaşılmaz bildiğim pırlanta’mın kaleminden ağzından Meryem ismi zikrediliyo… Hatta canımsın deniliyo…

    İyi ki varsınn Muammer Erkul…
    Yüreğine sağlık…
    Ve Sevgi Ailesi’nin diğer bireyleri… Ben sizi de çok seviyorum…
    🙂 Biz, birbirimiziz aslında değil mi?

    MERYEM

  5. Sevgili Meryem, Fatma; hoşgeldiniz canım kardeşlerim… Hoşgeldiniz “evinize” veya “yuvanıza”… Şu yaşadığınız şeyler ve hissettiğin mutluluklar sevgili Meryem, o kadar tanıdık ki…
    Ben de bu güzel aileye “burdayım” demeden henüz, uzaktan uzaktan, kendimi alamayıp baktığım zamanlar; bu samimi, tatlı “canımsın”, “güzelim”li hitaplar çok hoşuma giderdi ve ilgimi çekerdi… Hele hele de, Muammer abinin Çekirge Çetin’in eline tutturduğu “ÖPÜLDÜNÜZ” yazan bir tabela vardı… Bu hitap kimeydi, bu aile nasıl bir aileydi, ne tatlı bir birliktelikti bu böyle; düşünmüş durmuştum… Dışardan bakarken insan kendini uzak sansa da, içine girince kırk yıldır burdaymış gibi hissediyor… Siz de burdaydınız aslında ama isminizi ve sesinizi bilmiyorduk, bildirdiğiniz için kocamaaan teşekkürler…
    Sevgiler, gönül dolusu 🙂

    KARANFİL

  6. Bilmeden ben de aynı duyguları yaşasam bile herkesin gönlünde bir”orta sayfa” yatarmış 🙂 Ne saadet! Yazıyı tam olarak hatırlayamadım ama Muammer Abi’nin de bununla ilgili yazdıkları vardı. Stop Köşesi’nin tam orta sayfanın arkasına geldiğinden, kimsenin orta sayfayı yere atamayacağından (çünkü bir çok kıymetli isim yazıldığından böyle bir davranış çok büyük hürmetsizlik olurdu) bahsediyordu…
    On gazateye bedel “orta sayfa”mız bize güzellikleri anlattığı gibi yolumuzu aydınlatıp diğer köşedeki canlarımızı bulduruyor 🙂 O zaman yeniden; okuyup yazanlar, okuyup yazmayanlar hepimiz hoooşgeeeldiiik 🙂

    KEBİKEC

  7. Merhaba ben de yıllarca okudum ve ben de duyurabilsem sesimi dedim Muammer abiye…
    Şu an o imkan elimde ve ellerim terliyor yazarken, çünkü yıllarca gökyüzündeki en parlak (sevgi)yıldızına bakıp gönderdim sevgimi. Ve ben de ilettim billmem kaç kişiye sevgiler kere sevgilerimi şimdi bir makine ile göndermek o biriken hisleri göndermek ne kadar zor ve heyecan verici bu yazdıklarımı okuduğunuzu bilmek.
    Umarım umursar ve okursunuz. [NOT: Aşkolsun Nurcihan. Hem de hoşgeldin, ve iyi ki gösterdin/duyurdun kendini sonunda bizlere :-)Muammer]

    Sevgiler kere sevgiler
    NURCİHAN

  8. Sevgili Nurcihan, aramızda kalsın bir zamanlar stop köşesinin altında mektup adresi yerine mail adresi yayınlanmaya başladığı zaman çok kızmıştım 🙂 Hıhh, sanki herkesin interneti vardı ya da olmak zorundaydı. :-))

    Mail adresi denen şeyin internet denen şeyle alakalı olduğunu bile birilerine bu da ne? Diyerek öğrenmiştim 🙂

    Meğer, bu nimetin sadece sevgi yazarımız ile değil, gün gelecek sevgi okuyucuları ile tanışma imkanı vereceğini bilmeden konuşurmuşum 🙂

    El yazılarımız ile yazdığımız, çok afedersin zarfını yalayarak kapattığımız o eski mektupların tadı bambaşkaydı bu ortam bambaşka… Hepsinden farklı nasiplendik, nasipleniyoruz, nasipleneceğiz de inşallah 🙂

    Gökyüzündeki en parlak yıldızda buluşmuştuk seneler önce, özlemişim, tekrar merhaba :-))

    SULTAN GÜL

  9. Merhaba Muammer abi, merhaba Sultangül o kadar sevindim ki yazdıklarıma gelen cevabı görünce ne diyeceğimi bilemiyorum. Sadece sevgiler kere sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum…

    NURCİHAN

  10. Sultan Gül arkadşım, güldürdün beni Allah da seni güldürsün. Bana da takılıyorlar bir de erinmeyip mektup mu yazıyordunuz diye de e ozaman e-mail vardı da biz mi yazmıyorduk değil mi ama!..

    PERGİN

  11. Meryem’ciğim, hissettiklerini bizden iyi kimse anlayamaz inan… Hoşgeldin aramıza! 🙂

    PERGİN

  12. :-)) Nasıl mutluyum nasılll bi bilsenız…
    Ve öyle hoşbuldum kii..
    Sağolun

    MERYEM, YALOVA’DAN

  13. SEVGİLİ MERYEM YAZDIKLARINI OKUYUNCA ÇOK DUYGULANDIM.(Bu arada kızıma da okudum) BİZ NE KADAR BÜYÜK BİR AİLEYMİŞİZ. AMA BİRBİRİMİZİ TANIMIYORDUK. BU SİTEYİ HAZIRLAYANLARA SONSUZ TEŞEKKÜRLER. MUAMMER ABİNİN SENİN KADAR OLMASA DA SAKLADIĞIM YAZILARI VARDIR. EN KOLAY PİŞEN YEMEK. DEDESİNDEN NAKİLLERLE ANLATTIĞI HİKAYELER; “CİĞERE DAİR, ŞEKERE DAİR..” SAKLADIĞIM YAZILARDIR. YALOVA GÜZEL BİR ŞEHİR. NEREDEN Mİ BİLİYORUM? OĞLUM YALOVA FEN LİSESİNDE OKUYOR. NASİP OLSA DA GÖRÜŞSEK NE GÜZEL OLUR. ORTA SAYFANIN ADI BİZİM SAYFAYDI. O ZAMANLAR SANKİ DAHA GÜZELDİ ORTA SAYFAMIZ. TÜM SEVGİ AİLESİNE SEVGİLER KERE SEVGİLER…

    BAHAR MANİSA

  14. Bahar hanım merhabalar… Hoşbuldumm 🙂 tekrarr tekrar… Gerçi ben hep burdaydım ama sanırım yuzum belli değildi. 🙂
    Tabii ki görüşürüz Yalova’ya geldiğinizde.
    Memnun olurum hatta.
    Oğlunuza da sevgilerimi iletin… Söyleyin bir ablası var Yalova’da… Kendini gurbette hissetmesın sakın…
    🙂
    Yeri gelmişken; Muammer Erkul’a ve samimi web sitesi emektarlarına o kadar minnettarım ki… Sadece seviyorum sizi.. Buradayım her daim…
    Bilgilerinize… 🙂

    MERYEM, YALOVA’DAN

  15. Tüm sevgi ailesine ve Türkiye Gazetesi’ne selamlar diyerek sözlerime başlıyorum. Bu gruba bu gün dahil oldum. Ama ben çook eski bir sevdalıyım Türkiye Gazetesi’ne taa 1981 yılında ilk Türkiye Çocuk Dergisi’ni elime aldığımda başladı. Daha 4-5 yaşlarında falan vardım kapağında Kurdoğlu’nun resmi vardı. Ben onunla ve Türkiye Gazetesi’yle büyüdüm. Dinimi doğru olarak oradan öğrendim. Mizah ve espri yeteneğimi hep oradan aldım. Öyle şeyler öğrendim ki bunları yazıyla anlatmam belki günler sürer. Sonra Vehip Sinan’dan Tamer-Topuz, Muammer abiden Çekirge Çetin, Deli Balta, Hızırbey ve en yakın dostu Yadigâr, ve daha bir çok çizgi roman hepsi de yerli, kendi kültürümüzü, örfümüzü hep oralardan aldık. Babam her akşam eve geldiğinde hemen eline yapışır ve gazeteyi kapardık. Annem bana hikayeleri okurdu babam da dini sayfaları okurdu. Ben böyle büyüdüm. Şimdi burada bu duygusal yazıları okuyunca çok etkilendim, birşeyler yazmak istedim, ben de katılmak istedim, beni de kabul ederseniz naçizane…
    Sizlere müteşekkir olurum Allah’a emanet olun.

    AHMET FARUK YILMAZ – ÇAYIROVA

  16. Zaten biz yokken sen varmışsın aramızdaymışsın fakat sadece kendini farkettirmemişsin.. Buyur geç tabi ne demek tekrardan hoşgeldiniz (bugun kapıda ben varım elimde kolonya ve şeker yenı gelenlere ikram ediyorum) 🙂

    PERGİN

  17. Sevgili Meryem kardeşim selamını ilettim. Bugün yolcu ettik oğlumu tatil bitti. Oğlumun ismi Ahmet Faruk Gül…
    Ahmet Faruk Yılmaz kardeşime de hoşgeldin diyorum 1981 yılından itibaren dergiye abonedir babam en küçüğümüz 26 yaşında halen dergiyi alır. Biz büyüdük şimdi benim çocuklarım okuyor.
    TÜM SEVGİ AİLESİNE SELAMLAR ALLAH’A EMANET OLUN

    Manisa’dan BAHAR

  18. Hoş bulduk, hem de pek hoş bulduk. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum. Evet daha önce de dediğim gibi ben resmen dünyaya gözümü bu gazete ve dergi ile açtım. Gözümü bir açtım; bir yanımda Türkiye Gazetesi, öbür yanımda Türkiye Çocuk Dergisi. Bir dergiyi; üstelik ilk olarak yanlış hatırlamıyorsam 15 günde bir çıkıyordu, bir insan 15 günde kaç kez okur bilmiyorum, ama beni çeken her ne ise belki de onbeş kez okuduğum olurdu, bir sonraki sayıyı beklerken adeta o sayıyı ezberlerdim resimlerine kadar. İnanın abartmıyorum, her sayısını büyük bir heyecanla bekler, Cuma günü geldiğinde kantine fişeklerdim! O dönemlerde lojmanda oturuyorduk (Erzurum Atatürk Üniversitesi.) Cuma sabahı oldumu kantine (o zamanlarda market yok tabii 1983-87) koşardım hem gazete alır hem de dergiyi kollardım. Eğer gazete gelmemişse mutlaka beklerdim, çünkü uzaklaşırsam bana gazete kalmazdı. Bazen geç gelirdi ona rağmen beklerdim, hele bir de kış ise vay anam vay Erzurum’un kışı hem de, yaşayan bilir!.. Dergiyi ve gazeteyi ele geçirince yolda açıp ilk sayfalarını okuya okuya eve yollanırdım. Ama çizgi-romanları asla açmazdım eve gitmeden. Niyeyse, hani bazen yemeğin en güzel kısmını en sona bırakanlar olur ya, galiba öyle bir heyecandı bizimkisi. Bazen dergiyi bulamazdım, üst kat komşumuzun büyük oğlu Osman abi vardı (benden 2-3 yaş büyüktü) şehirden gidip alırdı, bilirdik birbirimizi, aynı hastalık vardı onda da. Onun yolunu gözlerdim. Elinde dergiyle bazen bizim kapıyı çalar beni de eve çağırır, bazen de okuyup sonra bana verirdi. Sonra da dışarı çıkar okuduğumuz çizgi roman karakterlerini kendimiz canlandırır akşama kadar rolden role girerdik. Oooofff of çok yazdım kafalar şişti mi acep ama dayanamadım, naapayım!.. İnanın satırları yazarken hiç doğru dürüst ekrana bakmadım, gözlerim klavyede ama aslında geçmiş günlerimi izliyordum olanca tazeliğiyle, Allahü tealaya hamdolsun bugün bu nimeti bize verdi de birbirimizden haberdarız. Neyse inşaallah devam ederiz böyle yazmaya.
    Herkese selam ediyorum.
    Bana cevap yazan Bahar kardeşime, Pergin kardeşime ve diğerlerine ve de eski Erzurum günlerimde anılarımda yer alan tüm arkadaşlarıma…
    NOT:
    Muammer abi, senin bu Çekirge Çetin karakterin var ya, ben onu takip ettiğim yıllarda, Çetin’i senin çocuğun, babasını sen, annesini yengemiz zannediyodum. Onları okurken sanki sen kendi evinde ve çevrende yaşadığın komik durumları yazıyordun gibi algılıyordum ve kendi kendime “ne komik bir aile” diyordum. Sebebini bilemiyorum niye öyleydi diye…

    AHMET FARUK YILMAZ-Çayırova

  19. Sevgili Ahmet Faruk, Çekirge Çetin elbette Muammer abinin çocuğu; bundan şüphen mi vardı yoksa? 😉 Bunun böyle olduğunu “zannetmeyen” değil, “bilmeyen” var mı ki aramızda? Bizler de böyle biliyorduk. Hele bir de, evi sele verip, “çişler geldi” dediği sabah, evde yaşanan faciayı düşünmüştük!.. 🙂

    Şaka bir yana, eseri de “evladıymış” ya insanın; yani Çekirge Çetin elbette Muammer abinin çocuğu. 🙂

    KARANFİL

  20. Ahmet Faruk kardeşim, ellerine yüreğine sağlık. Halimize ne güzel tercüman olmuşsun. Muammer abinin de sevenleri de seçilmiş sevgi dolu insanlar. Allah razı olsun ondan da.
    Biz de gazeteye 1979 yılında abone olmuştuk. Ben 7 yaşındaydım (yaşım ortaya çıkacak ama) babamın işi vardiyeli idi. İşe geç gideceği zaman gazeteyi almaya ben giderdim. 2 km yolu gider gelirdim. Bazen soğuklarda gazetemizi yüzüme siper ederdim üşümeyeyim diye. Ne güzel günlerdi Allah’ım, dergimizin ilk sayfasını, annem (Allah rahmet eylesin) getirdi Enver Ören abinin resmini göstererek kim olduğunu sordu “Enver abi” dedim (aslında tanıyamamıştım o an için ama yazının altındaki imzayı okumuştum itiraf ediyorum) Ah kerdeşim eski günlere götürdün beni Allah razı olsun. Not olarak yazdığına da katılıyorum. Benim gibi düşünenler de çoğunluktaymış. Hepiniz Allahü tealaya emanet olun. Rabbim refikiniz olsun.

    BAHAR MANİSA

  21. Bir süre ayrı kaldım, geldiğimde hatıralar sokağındaki bu yazının altında bu kadar çok ve anlamlı yorumu gördüğüm için çok sevindim doğrusu…

    Yeni gelenlere ikram ediyormuşsun sevgili Pergin, ben de uzun zamandır yoktum. (Siteyi okuyamadan geçen 20 koskoca gün) Hani diyorum, şu kolonya ve şekerden alsam ben de olur mu :-))

    Sevgiler kere sevgiler…

    SULTAN GÜL

  22. Sultan Gül’ücüğüm, koskaca 20 gün ayrı kalmak demek insanın hayat damarlarından birinin kopması demek bizler için biliyorum o sebeple seni en güzel köşeye alıp pasta-börek çay’la ikramda bulunmak istiyorum.
    Sevgiler

    PERGİN

  23. Sevgili Pergin, körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz misali oldu şimdi yukarıda yazdıkların. :-)) Şeker bulamıyorsak, pasta yeriz ne yapalım :-))

    Sevgiler, selamlar…

    SULTAN GÜL

  24. Bakıyorum sitelerimize her zaman
    benim gönül dünyama açılan penceremde kalbime yağan yağmur gibi kelimeler;

    Oksijen kaynağı gibi olumsuzluklardan kesip, yapıştırıyordunuz hayata.
    Akciğerlerimize dolarken taze hava, dalıyorduk en derin sulara.
    Sevgi seli boğmaz, yaşatır, sevgi aleminde gezdirir.
    Bu sayfaya çok şeyler yazmak isterdim ama şimdilik bu kadarı tercümedir.

    ELİF

  25. Merhaba yıllarım, merhaba ilk gençliğim.
    Merhaba sevgiyi dile getiremedeğim, sadece gazete sayfalarından yudumladığım günler.
    Merhaba güzel insan, can dost, Muammer abi.

    Hepimizin abisiydin.
    Gazete yazarı değildin ki sen, bir başvuru kaynağı, teselli durağı, neşe pınarıydın.
    O gülümseme; yüzünden parmağına, ordan nasıl geçiyordu bizim kalbimize?

    O zaman yaş 9…
    Ailenin çok bilmişi, sadece senin kendini anladığını düşünüyor. Sadece seni dert ortağı biliyor. En mahrem, en özel arkadaşısın bu deli kızın.
    Kalabalık aile, kafesine sığmayacak kadar duygu yüklü kırılganlığını kabalıkla saklayan bir kız çocuğu. Ardından gelen ergenlik, gençlik ve şimdi…
    Şimdi 20’li yaşların ortasında, bir internet sitesinde görmüş Muammer Abisini.
    Vay be!
    Hasret çektiği duygular kımıldıyor.
    Meğer hala ordalarmış sevgi susuzluğum, şefkat açlığım. İçimi kaplayan bu ateş, gecenin bu saatinde kaçan uykum gösteriyor ne kadar kapatsam da atlatsam da örtsem de üzerini bir derin kuyuda gizlenmiş yüreğimin bir yüreğe olan ihtiyacı.

    Geceler geçer, günler aylar hızla tükenir.
    Fakat Sevgi ilacına olan muhtaçlığımız bitmez.
    Bu sitede gezerken, yazıları okurken bir daha anladım. Sevgiyi ne kadar itsek de dışarı, onsuz hayat çok yavan, çok sığ…

    Bence sevgi ailesi sosyologların hassasiyetle incelemesi gereken bir konu. Ailelerin anlaması gereken, arkadaşların, eşlerin iyice fark etmeleri gereken çok önemli bir boyut var burada.
    Karın doysa da en güzel yiyeceklerle, bedenler konforun en âlasını tatsa da lüks eşyalarla, sevgi olmadan hiç bir değeri yok.

    Hatıralarım…
    Yazıları kesip biriktirişim, defalarca hatmedişim…
    Ve ilk mektubumu farklı bir isimle yollayışım, köşede yer alması.
    Ahh, ahhh!

    Nelerin yerini tuttuğunu, hangi açıdan model olduğunu bilemezsin.
    O yüreğin, o güzel aklın o harika yazıların ne boşluklar dolduruyor bilemezsin.
    Sevmek, milli değerleri benimseyip hem de ‘seni seviyorum’ cümlesini kullanmak, hem dindar hem aydın hem genç olmak!

    Bazı yazarlar der ya hani “Cemil Meriç bir neslin bakışını değiştirdi, fikrî planda çok büyük yer tuttu” diye.
    İşte benim ve de çoğumuzun hayatında fikir öğretmeni, sevgi hocası, kalp doktoru oldun. Abartı yok!

    Unutamadığım yazılarından en aklımda kalanlar:
    Arabana aldığın yaşlı teyzelerden “Allah razı olsun” duası yerine ‘mersi’ alınca şaşırman.
    “Sevgi yetmiyor” başlıklı enfes yazın.
    ABD bayrağı moda diye, o desende bir tişört giyen şarkıcıyı, tgrt’de çıktığı halde eleştirmen.
    Deniz yıldızlarını tek tek atan, “bunun için çok şey değişecek” diyen adamın hikayesi.
    (İnternet yoktu ama, sen vardın. Nice piyasada dolaşan anonim hikayeler, bilgiler önce senden bize gelirdi.)

    Dünya dillerinde “seni seviyorum”un söylenişini yayınlaman.
    Ve nisan’ın 1’inde “artık bitti hoşçakalın” mealinde yayınladığın yazın. Yazının ortasında kocaman sırıttan kasklı bir adam vardı ama yine de pek çok insan yutmuştu bu şakayı.
    Ağlayanlar, sızlayanlar.
    Ben niye unutmadım?
    Çünkü evdeki herkes yediği halde ben yememiştim.
    Bu dünya şartlarında mümkün değil.
    Ama ahirette birarada olmayı, sohbet etmeyi çok isterim.
    Benim can dostum, yüreği güzel fedakar, çalışkan insan.
    Her gencin senin gibi örnek modele ihtiyacı var.
    Allah razı olsun.
    Bizim mektuplarımızı tek tek okuyup önem verdiğin için.
    Sessiz sedasız nice insana gönüllü psikolok hizmeti verdiğin için.
    Sevgiler…

    ASLIHAN

  26. Demini alan hikayecikler dökülmüşler sıcacık…
    🙂

    GÖLÇİÇEĞİ

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir