Onu haketmek [15 Mayıs 1999 Cumartesi]

 

Bu sabah iyi görünüyordun; gözlerinin derininde ışıklar parıldıyordu.
Sevindim, çünkü o ışığı; “o ışığı bekleyenlere” götürecektin…
Yolun açık olsun.

Hava bugün biraz kapalı mı ne…
Ne farkeder?..
Çünkü farkı olanlar; hava kapalı, şansı kapalı, “insanlar” kapalıyken de… Özellikle de herkesin durmayı seçtiği zamanlarda “bir adım daha” atmayı tercih edenler…
Değil mi?..

Bir adım daha, bir görüşme daha, bir kilometre daha… Hadi…
Elbette ve özellikle de “sen” başarabilirsin… Elbette ve özellikle de “sen” başarmalısın… Elbette ve özellikle de “sen” başaracaksın.
Sana, “benim kadar” inanabilirsin, değil mi?..

Birilerinden daha aynı sözü duyduğunu bile bile sana sesleniyorum:
“Seni seviyorum.”
Bakıyorsun, sessizce tepkisiz!..
Ben, ıssız bir adada olsak ve orda ikimizden başka hiç kimse olmasa, koşup boynuma sarılacağını düşünerek, tekrarlıyorum;
“Seni seviyoruum…”

Sen “alternatifler” olduğunu bildiğin için reddetmeden, ama kabul de etmeden usulca yürüyorsun…
Ben, biliyorum; senin de bildiğini bilerek, zorluğun asıl burda başladığını…
Senin ister istemez “kaçan”, benim ister istemez “takip eden” olduğumuzu!..

Seni seviyorum… Neden kalbini vermiyorsun ki bana? Neden almıyorsun ki beni ve neden kendini vermiyorsun ki bana?..
Seni seviyorum… Seni istiyorum…
Senin olmayı, benim olmanı istiyorum.
“Seni seviyorum” derken, aynı sözü söyleyen başkalarının da var olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
Ama sen, duyuyorsun onları… Ve beni de duyuyorsun.
Senin tepeden baktığın, seçimi senin yapacağın; kapalı kulvarlarda, biribirini görmeyen atletlerin “sana doğru” yaptığı bir yarış bu!..
Başkası var mı ve varsa kaç kişi var?..
Varsa var olanlar “yar” olmaya ne kadar yakın? Yorulan var mı, duran var mı, dönen var mı?..
Benim umurumda bile değil hiç kimse… Ben seni istiyorum; sana erişmek, sana ulaşmak, sana kavuşmak istiyorum…
Senin olmayı, benim olmanı istiyorum…
Seni seviyorum, seni istiyorum.
O yüzden çıkıp duruyorum karşına, o yüzden sürüyorum izini… O yüzden ezberliyorum adını, o yüzden ismini yazıyorum arabamın camına…
Hiç kimse umurumda değil ve biliyorum ki olmamalı da…
Biliyorum, seni en çok ben istemekteyim… Ve biliyorum; seni en çok ben istediğim zaman ve bunu sana farkettirdiğim zaman benim olacaksın ancak…

Ve elbette “BAŞARI”; onu en çok isteyene veriyor kalbini, en çok kovalayan yakalıyor onu…
Başarı; güzel parmağını kalabalığa uzatıyor ve diyor ki:
“Beni, sen hakettin…”

Hakeden; en başından beri, “onu haketmeliyim, onu hakedeceğim, onu hakediyorum” diyen oluyor…
O yüzden işte, başarıyı hakedeceğine inananlar; herkesin durmayı seçtiği zamanlarda bile, “bir adım daha, bir görüşme daha, bir kilometre daha” diyerek kendini ileri atıyor!

Lütfen bak her sabah aynaya. Gözlerine koymadan “ışığını” çıkma dışarı…
İnan bana; elbette ve özellikle sen başarabilirsin, sen başarmalısın, sen başaracaksın…
Çünkü senin “farkın” var. Farklılığın ise; “başarının, kendini onu en çok isteyene vereceğini” biliyor olman…

İşte başarmak bu yüzden zor…
Ama başarmak işte bu yüzden güzel.
Her başaracak farklı kişi gibi sen de beni anlayabildin, değil mi?



Stop
Muammer Erkul
15 Mayıs 1999 Cumartesi

 

3 yorum

  1. İnsan, “seni seviyorum” derken neden ağlar?

  2. İşte başarmak bu yüzden zor…
    Ama başarmak işte bu yüzden güzel.

    Başarmak gerçekten çok zor, başardığında ise öyle yorgunsundur ki diğer başarman gerektiğin şeylere baktığında, artık enerjin ve gücünün tükendiğini bilirsin.

  3. İşte başarmak bu yüzden zor…
    Ama başarmak işte bu yüzden güzel.
    Her başaracak farklı kişi gibi sen de beni anlayabildin, değil mi?

    Ne güzel bir yazı, yine mest ettiniz ve derin düşüncelere sevk ettiniz, Erkul bey. Pergin’in bana söylediklerini hatırladım birden. Bana “hala yorulmadın mı, hala gücün var mı dediğinde inan bugün sıfırdan başlarım hiçbirşey olmamış gibi, yeter ki birşeyler yolunda gitsin ve ben kendime tutunabileyim” derim. O da bana “süpermen yola devam o zaman” der:)
    Yazıyı ilk okuduğumuzda sevgiliye ithafen diyorsun ama sonuna gelince yolun sana vardığını farkediyorsun, işte bu yüzdendir hep derim ki bir şeyin sonunu getirmeden vazgeçmeyin, belki sonuç mühteşem olacak, uğraşmaya değer. Doksan dokuz duvarı geçerek, engelleri aşıp son duvara geldiğinizde yoruldum deyip geri çekilmeyin.
    Hayatlarımıza biz sahip çıkmassak eğer kimse sahip çıkmaz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir