Osmanlı tavanları
Ya bir yaz mevsimiydi, bir ilkbahardı ya da,
Osmanlı konağında misafirdik molada,
Yatıyordum cevizden eski bir karyolada.
Dünümü hatırlattı, tunçtan o zarif şamdan,
Osmanlı kokuyordu bu lacivert akşamdan.
Alınmış motifleri gülüşünden bebeğin,
Her desen haykırıyor; “Zaferiyim emeğin.”
Tavana kondurulmuş kanadı kelebeğin.
Günlerce çalışılmış her motif, her oymaya,
Yeter mi tek bir gece bu tavana doymaya?
Yarını ve bugünü bir yana koyuyorum.
Dünümü bulmak için mazimi oyuyorum.
Bu yıllanmış tavanda Itri’yi duyuyorum.
Bu tavanda dünüm var, bugünümden de diri,
Duyuyorum Itri’nin dudağından tekbiri…
Nasıl sığmış tavana her çiçekten ayrı dal.
Ve zeminde kadife; lacivert, yeşil ve al,
Gözlerim ediyorken güzellikle hasbihal.
Mazimden bana kalan son dalı arıyorum,
Mehtaba doğru yüzen sandalı arıyorum.
İman, sabır ve zafer, ne sihir ne de büyü,
Bütün güzelliğiyle nakşetmiş sanki göğü,
Bu tavandan seslenir mazimin büyüklüğü,
Ey evlad-ı Fatihan mazine layık mısın?
İstikametin meçhul; mahmur mu, ayık mısın?
Hangi dağdan kesilmiş, hangi mevsim soyulmuş?
Ağaç mahir ellerde zarifane oyulmuş,
Eminim ki; her parça besmeleyle koyulmuş.
Ağaç sanki yaşıyor dalıyla çiçeğiyle,
Nakış nakış örülmüş usta bir elde, iğle.
Ey inanan arkadaş çöz, bak mesaj var sana,
Bu tavanda el ele vermiş madde ve manâ.
Tarih göstermiştir ki; iman-zafer yan yana.
Bu tavanda Fatih’in İstanbul’u fethi var,
Son peygamberin büyük kumandanı methi var
Zafer alın terinin ve imanın ürünü,
Göremedim sanatın bundan güzel türünü,
Tavana da nakşetmiş Osmanlı kültürünü.
Osmanlı tavanları bize ait, bize has
Övünecek ne varsa dünden bugüne miras…
———————————————————
Nihal
19 Ekim 1999
12:19:16
Uzakta olan insanlar; (birkaç gün öncesine kadar) misket veya şeker dağıttığın çocukların enkaz altından çıkan morarmış cesetlerine tanık olmanın ne demek olduğunu belki anladıklarını söylerler ama, bu imkansız..
(Ben ki onlara; Çilli, Japon gibi, tiplerine göre uydurma isimler bulur ve öyle çağırırdım… Onları öyle severdim…)
12:23:43
Belki iki aydır dışarda yıldızlara nazır uyumanın da ne anlama geldiğini bildiklerini söylerler. (Dışarıdaysan her şeyin dışarda… Paran dışarda, yiyeceğin dışarda, namusun bile dışarda!) Depremi yaşamamış kişilerin “seni anlıyorum” demelerine…
12:29:10
…gülüyorum. Anlasa, evinde uyuyamaz. O kadar rahat banyoda kalamaz. Üzerindeki kıyafet, her an dışarı fırlamaya hazır olmalı çünkü!
Umutsuz muyuz? Hayır! Sadece ölümün…
12:34:03
…tekerrür etmediğini kavradık. Ve hiçbir yer (bunun için) güvenli değil. 5.8’lik depremde ablam kucağında çocuğuyla kaçmaya çalışırken arkasından toprak yarılarak…
12:38:21
…geliyor, onu takip ediyor. Son bulmasaydı nereye kadar kaçabilirdi? Hayat gardrobunu toplayacak kadar uzun değil, bırak dağınık kalsın!
İlginç bir örnek: Depremin ardından Antalya’ya gidenler, haftalar sonra burdaki eşyalarını taşımak için geldiler… Neleri varsa yükleyip temelli gideceklerdi. Gündüz 3’teki 5.8’lik deprem oldu ve bina çöktü üzerlerine!..
12:47:00
Ama hayat tüm hüzünlerine rağmen kendini histettirecek kadar yaşanası!.. Aksi halde hepimiz ya bu şehri terketmiş olurduk, ya da intihar etmiş olurduk. Bunu anlıyorsun, değil mi?..
Stoplayanlar
Nuran Yatar-İst., Tevfik Yılmaz-G.Antep, Arife Güçlü-Kayseri, Neslihan Begüm Özbek-Oltu, Sadık Girgin-Seydişehir, Sultan Yılmaz-Batıkent Ank., Nurşah Erkaplan-K. Maraş, Senem Ateş ile Betül Tutan-Manisa, Abdullah Şen-İnegöl, Esma Gülcan-Almanya. Betül Kızıl-Gaziantep, Ali Yılmaz-Şanlıurfa, Keramettin Yıldız-Kahramanmaraş, Tevfik Özyurt-Rize
E-MAİL KUTUSU
Kime: muammer.erkul@ihlas.net.tr
Tarih: 20 Ağustos 1999 Cuma 16:38
Konu: Haydi Bismillah!..
*Gönlümüzce söylemeliyiz artık türkülerimizi…
*Karanlık sokaklara kilitlenmemeli asla umutlarımız…
*Sokaklarda istemediğimiz kadar eşkıya yerine, para sesinin bastırmayacağı bir adaletle top koşturan çocuklarımız var olmalı…
*Şerefsizlik değil, huzur sızmalı hayatımıza…
*Öç alma duygusuna tapanlar ihanet faslında dans etse de hâlâ, bizler sevginin ateşten gömleğini giyinmeliyiz daima…
*Baharın kokusunu unutmadan, sevecenlik dolu mücadele gücümüzü yitirmeden, güzel yarınlarımızı küfe küfe sattırmadan ve riyakarlığın egemenliğini silerek sonsuz bir sevgiyle kuşatmalıyız insanlığı dört koldan…
*Taşlanmamalı asla sevdalarımız… Ne işçi analarımız, ne öğretmen babalarımız, ne de öksüz evlatlarımız.
*Dikenli tellerle çevrilmeden, takalar gibi kurulmalıyız barış denizinin bağrına…
*Düşlerini talan ettirmemeliyiz ülkemizin ve nice şehitlerimizin…
*Güzelliklerle dolu geleceğin kapılarını mutlaka açmalıyız…
*Bir bir aşmalıyız en ulaşılmaz dağları…
*Kökünü kazımalıyız tüm acımasızlıkların…
*Gecenin atları; ölümü, yalanı, acıyı ve kahpeliği taşımamalı artık…
*Ölsek de kalsak da, güzel yarınların bayrağını göndere çekeceğiz! Buna mecburuz… Çünkü bizler, bir damlayı oluşturan “zerre zerre” suyuz. Çünkü bizler Türkiye’nin SEVGİ AİLESİYİZ!
*Görevimiz çok kutsal
Haydi Bismillah!!!*
(Sultan Sipahi-Taksim)
Stop
Muammer Erkul
21 Ekim 1999 Perşembe